Anılar

Bu sayfada yayınlanmasını istediğiniz anılarınızı sitemizdeki "İletişim" menüsü

aracılığı ile veya balkesarsivi@hotmail.com adresine yollayabilirsiniz.

Levent Başarkanoğlu:
1992 senesi.. 3.ligde sampiyon oldugumuz sene. grubumuzda lideriz ama maddi sorunlar gene cok buyuk. Futbolcularimiz haftalardir para alamamis. O zamanki teknik direktorumuz Umit Turmus. Eskisehir Sekerspor ile deplasmana oynayacagiz. Rakip 2.sirada ve baya guclüler.
Eskisehire bir otobuste 25 kisi gittik, ama hava nasil soguk. Eskisehir'in meshur sogugu..


Ilk yariyi Talat'in goluyle 1-0 onde tamamliyoruz. Ikinci yarida Eskisehir canlaniyor ve durumu 2-1 yapiyor. Aslinda cok da iyi oynuyoruz. 86.dakikaya kadar 2-1 yenik giriyoruz. 86.dakikada Murat bir gol atiyor ve 2-2 oluyor. Daha golun sevincini yasarken 87.dakikada Talat atiyor 3-2 one geciyoruz. Biz trubunde cilgina donuyoruz tabi, nasil seviniyoruz. 90.dakikada Murat bir gol daha atiyor ve maci 4-2 kazaniyoruz. O anda Eskisehirli futbolcu ve taraftarlarin suratlarini gormeliydiniz, hala ne oldugunu anlayamamislardi. Birkac taraftarimiz sevincten aglamisti tribunde. Muhtesem bir sevincti hala dun gibi hatirliyorum. Futbolcularla mactan sonra Balkes cekip stadi inletmistik 25 kisiyle.. O mac butun sezonun tetikleyicisi oldu ve o sezon tum zorluklara va maddi problemlere ragmen Canakkale Dardanel ve E.Sekerspor'un onunde acik ara rekor galibiyetle 2.lige cikmistik.

Hey gidi gunler hey..




Özbalkesli:
Yanlış hatırlamıyor isem 1984-1985 sezonu; Bal-kes’in uzun süre lider götürdüğü ancak sonradan havlu attığı sezon.Sezon sonunda şampiyon olan Kayserispor’u Balıkesir’de 1-0, deplasmanda 4-1 (veya 4-2) yendiğimiz sene Muğla deplasmanına gidiyoruz.Bendeniz o zaman ortaokula giden ama gerek maçlarda gerekse mahallede ve okulda Bal-kes’i yere göğe koyamayan, şimdi ismini kullandığım Özbalkesler grubundaki ağabeylerinin arasında takılan bir velet olarak büyük heyecan içindeyim.O zaman kulüp binası Atalar Caddesinde Bacakoğlu Apartmanında, maçtan bir gece önce cumartesi gecesi 3 otobüs kulüp önünden hareket ettik.Tüm gece yol aldık, Aydın civarlarında bir benzinlikte bizim gibi deplasmana giden Karşıyaka seyircisi ile karşılaştık.Bizimkiler sarhoş, onlar sarhoş iki grup girdi birbirine.

Neyseki Allah Balıkesirli’nin bileğine kuvvet vermiş, biz sıyırdık işi!Sabah erken saatte Muğla’ya vardık, daha maça 6-7 saat var; Marmaris’e gidelim dediler, gittik.Aylardan Kasım ama kim tutar geceden şarabı, birayı çekmiş içi yanan Bal-kesli’yi, millet attı kendini denize.Maça birkaç saat kalana kadar Marmaris’de oyalandık, Deli Erol da bizim kafilede götürülüyor, Marmaris’de bir ara kendi başına çarşıya dalıp sağa sola küfür etmiş, esnaftan bir iki kişi de Erol’u dövmüş.Bizimkiler daldı Marmaris çarşısına, sora sora dövenleri buldular.Adamların canına okudular, en sonunda Marmaris’ten polis nezaretinde çıktık.Maçtan yarım saat önce Muğla stadına geldik, eskiden toprak zemin olan stadın çimlendirilmesi nedeniyle stad uzun zamandır kapalıydı, bizim maçla tekrar kullanıma açılıyor, Muğlalılar doldurmuş tribünleri, bize de sayımıza göre çok yetersiz bir bölüm ayrılmış.

Balıkesir’den özel arabalarla gelen çok sayıda kişi de katılınca iyice kalabalık olduk.Stada girerken bize pahalı bilet sattılar, sonra da kümes gibi bir yere oturttular, millet gerildi.Bir de Muğla Belediye Başkanı stadın açılış konuşmasında bize karşı ileri geri konuşunca daha maç başlamadan film koptu, taşlar, sopalar havalarda uçuştu.Maç başladı ama Bal-kes çok tutuk, berbat oynuyoruz hiçbir varlık gösteremeden iki golü yeyiverdik.O zaman Muğla’da meşhur Gazi oynuyor ,adam tek başına bizim orta saha, defans hepsinin tozunu silkeledi.Tabii bizde de cami yıkılmış ama mihrap hala yerinde.Kazım faktörü devreye girdi ve bir pozisyonda aradan Gazi’ye bir darbe, Gazi’nin başı yarıldı ve hastanelik olarak ambulansla hastaneye gönderildi.

Ancak 15 dakika sonra Gazi kafası sarılı olarak geri geldi, oyuna girdi ve o kafa ile bize bir gol daha attı.Ondan sonra iyice koptuk, bizimkiler maçı bıraktı, topa vurur gibi yapıp çimleri tekmeliyorlar, karış karış çim kalkıyor yerden.Muğlasporlular topu bırakıp çimlere koşuyorlar, kalkan çimi yerine koyuyorlar, artık maç falan kimsenin umrunda değil, çamurun, kavganın, dalaşın bini bir para.3-0 ile maçı tamamladık veo maçtan sonra Bal-kes’te düşüş başladı.





Berkant:
O sene sampiyon olup 2.lige cikmistik. 2.ligde kendi sahamizdaki ilk mac Bucasporlaydi. Tribunler dolu, bastiriyoruz ama gol atamiyoruz. Macin 0-0 devam ederken 90.dakikada kalecimiz Bucasporlu bir oyuncuyu cezasahasinda dusurdu ve kirmizi karti yedi. 3 oyuncu degistirme hakini kullandigimiz icin Levent'in yukarida anlattigi E.Seker macinda bizi galibiyete tasiyan santrafor Murat kaleye gecmisti ve inanilmaz ama penaltiyi dogru koseye atlayarak kurtarmisti.

Tabi herkes saskin, bir yandan da Murata tezahurat falan yapiyoruz. Ama hakem de maci bitirmiyor, uzattikca uzatiyor. 90+5.dakikada golu yedik ve hakem maci bitirdi. Nasil uzulduk anlatamam. Bu da benim unutamadigim bir aniyidi...





Tahsin Tekin:
Merhaba, herkes bu bölüme acı tatlı çok güzel anılarını yazmış. Benim ismim Tahsin. Son seneler birkaç maç hariç Balkesin maçlarına gidemiyorum. Artık pek bir heyecanı kalmadı bu işin, bazı yalnış yönetim ve uygulamalar taraftarın ve takımın heyecenını bitirdi. Özellikle 3.lige düştükten sonra. Tabi daha öncelerden maçları takip ettiğim için benimde acı tatlı anılarım oldu. Bunlardan bir tanesinde tribünde kalp krizi geçirmiş olmam benim unutamadığım bir durumdu tabi. 5 sene önceki playoff maçlarından Diyarbakırspor maçında olmuştu. Balkesin çok önemli bir maçıydı 2.yarısıydı ligin.

Tabi mutlaka kazanmamız lazım 1.lige çıkabilmek için. Rakip Diyrbakırda güçlü bir takımdı. Maçın yaklaşık 75.dakikasına kadar 1-0 mağlup oynadık. Diyarbakır defansını bir türlü aşamıyorduk. Heyecan had safhada tabi. 76.dakikada Sami Emre Bahçelievler tarafındaki kaleye bir gol attı ve 1-1 oldu. Ondan sonra maç çok heyecanlı hale geldi. Bir bizim kalede bir onların kalesinde tehlike yaşandı. Sonra 82.dakikada bi pozisyonda bir futbolcumuz kaleciyle karşı karşıya kaldı ve çok iyi hatırlıyorum vurduğunda top kaleciden döndü. Ben ondan sonrasını hatırlamıyorum zaten. Ufak çaplı bir kalp krizi geçirdim.

Yanımdaki arkadaşlar hemen müdahale etmişler. Sadece bir uğultu sesi duyuyordum. Yaklaşık 15 dakika sonra kendime geldiğimde maç bitmişti. Hemen skoru sordum tabi yanımdakilere 2-1 kazandık dediler. O sevinçle ben herşeyi unuttum tabi. Meğerse kaleciden dönen topu başka bir futbolcumuz tamamlamış (Naildi galiba) ve o pozisyon gol olmuş. Anlayacağınız Balkes uğruna stadda can veriyorduk nerdeyse.
Şimdilik benden bu kadar. Bu kadar güzel bir site ve forum için ilgili kişileri kutluyorum. Takımımıza yakışan güzellikte şeyler çıkmış ortaya.





Özbalkesli:
Herhalde 1983 yılıydı; sezon açılmadan önce Balıkesir'de Trabzonspor ile bir hazırlık maçı oynadık. O zamanki Trabzonspor'u anlatmaya herhalde gerek yok; fırtına gibi esiyordu. Nitekim maçta da öyle oldu; Trabzon Balkes'i 6-1 mağlup etti. Şu an spor yazarı olan İskender'in parlama dönemine denk gelen bu maçta, İskender sahada resmen bir futbol resitali vermişti. Tribünler top İskender'e geldikçe sanki İskender bizim takımın oyuncusuymuş gibi heyecanlanıyordu.

İlk golü Trabzon attı ancak çok geçmeden bizim acar futbolcumuz Celal, Trabzon yarısahasının neredeyse ortasından enfes bir şutla kaleci Şenol'un ( Şenol GÜNEŞ') koruduğu kaleye golümüzü attı. Ancak akabinde maç koptu ve Trabzon'un golleri gelmeye başladı. Şenol maçın ikinci yarısında oyundan çıktı. O dönem Milli Takımın kalecisi olan Şenol'a tribünler büyük sevgi gösterisinde bulundu. Maç bitiminde stadın karşısındaki palmiyeli yola (tren yoluna doğru giden) parketmiş olan Trabzonspor otobüsü benim de dahil olduğum yüzlerce kişi tarafından kuşatıldı. Herkes futbolcuları alkışlıyordu, özellikle Şenol'a büyük tezahürat vardı.

Bu arada bendeniz dönemin iyi futbolcularından Bahattin, Turgay ve Necati'ye sarılma fırsatı buldum. 12 yaşın avantajından yararlanarak girdiğim otobüsün içinde ise Şenol'un elini sıktım (Tabii okullar açılınca okulda bunları nasıl ballandıra ballandıra anlattığımı tahmin edersiniz). Bu arada; konu ile ilgili değil ama bir zamanlar çok gündeme geldiği için değineyim: Trabzonspor'un kafile otobüsü o zaman piyasaya yeni çıkmış Süper Man marka camları aynalı (dıştan içeriyi göstermeyen), Trabzonspor için özel hazırlanmış bir otobüstü. İlk kez o yıl İzmir Fuarında sergilenen otobüs çok sükse yapmıştı.

Gerçekten de o zamana göre muhteşem bir otobüstü. Görenler uçan daire görmüş gibi bakarlardı. Bu otobüsün bir eşi de o yıl Anavatan Partisi'nin seçim otobüsü olarak kullanıldı. Malum 1983 yılı, Turgut ÖZAL'ın ve ANAP'ın iktidara geldiği seçimlere sahne olmuştu. Üzerine ses düzeni kurulu bulunan bu havalı otobüs ile Turgut ÖZAL, meydanları inletmişti. Rivayete göre; o zaman namı yeni yeni duyulan genç Trabzonlu Mehmet Ali YILMAZ, bu otobüsten iki adet birden satın alıp birini Trabzonspor'a birini ise Turgut ÖZAL'a hediye etmişti. (Bu vesile ile memleketin yakın tarihine de şöyle bir dokunmuş olduk.)






Panayot:
merhaba, unutamadığım sezonlardan birisi Ümit Turmuşla şampiyon olduğumuz 91 senesi..


Mütevazi bir kadro ve şampiyonluk beklenmiyordu.
İlk hafta 10 kişiyle Gölcükte alınan 2-1 galibiyet...
İkinci hafta Burhaniyeye 9 gol...
Havalı Dardeneli Balıkesire gömüşümüz, unutulmaz Şekerspor deplasman galibiyeti...
Edremite, Mudanyaya atılan 6 şar gol..
Dardaneli gene Çanakkalede 2-0 yenişimiz ve dönüşte balıkesir sokaklarının muhteşem coşkusu, kalabalığı, şampiyon diye haykırışımız.. 6 senelik özlemin bitişi, dün gibi hatırlarım.. Tüylerim diken diken olur..
Talat, Murat gol tezahüratları...
ÖZVERİLİ OYUNCULAR, ÇOK İYİ BİR GENÇ HOCA, GİRDAPTAN KURTARDILAR BİZİ..
bu vesileyle tekrar o günleri yaşattıkları için teşekkür ediyorum onlara..
Benim için unutulmaz bir sezon, oynana futbol nutulmaz bir şölendi...saygılar..




Berkant:
1996 YILI, playy-off da oynadığımız yıl. İlk yarının son maçında Sakaryaspor'la deplasmanda oynuyoruz. Bir otobüs taraftar Sakaryaya gelmiş, ben de İstanbul'dan katıldım. İstanbul'da olduğumdan yakın deplasmanların hepsine gidiyorum o sıralar.

Hava çok soğuk, kar atıştırıyor. Sakarya o sezon play-off da son sırada. 5 bin kadar da sakaryalı taraftar var ama maçın sadece başında biraz bağırdılar sonra sustular. Balkesler maça beyaz formayla çıktı ve harika oynadık. Devre boyunca susmadan bağırdık. Halim bir gol attı ve ilk yarıyı 1-0 önde kapadık. Devre arasında bizimle sakaryalı taraftarları ayıran bölmenin orada tel örgülerde sakaryasporlu birkaç genç bizim birkaç taraftarla konuşmaya başladı. Önce herşey normaldi, sonra birden ne olduysa bizim taraftardan bi genç onlardan birine ayran kutusunu fırlattı, karşılıklı küfürleşme falan polis girdi araya ama bunlar nasıl çıldırdı. Telleri falan kopartıp yırtmaya çalıştılar. Bikaç tane taş falan atıldı bizim tarafa. Tehditler savurmaya başladılar, ne olduğunu anlamamıştık.

Sonra bahsettiğm sakaryalısporlular kendi taraftarının yanına gittiler ve onları da galeyana getirdiler. Meğerse adamlar bir kıvılcım bekliyormuş. Bize küfürler etmeye başladılar ve 4-5 bin kişi nasıl bir tezahürata başladı inanamazsınız. İlk yarıda susan adamlar ikinci yarı takımlarına acayip gaz vermeye başladılar. 47.dakikada Kaptan Şenol kaleciyle karşı karşıya çaprazdan bir gol kaçırdıki, kendimi parçaladım resmen. Sanki sonradan olacakları hissetmişim gibi bu pozisyona çok hayıflandım.


Daha sonra bir ara kar yağışı başladı ve saha biranda bembeyaz oldu. Sakaryaspor ikinci yarı sihirli el değmiş gibi öyle bir futbol oynuyor ki resmen bizi sahadan sildiler. Tabi bunda sakaryalı taraftarların devre arasındaki olaydan dolayı çılgın gibi tezahurat yapmalarının da etkisi var. 65.dakikaya kadar dayanabildik. O dakikada golü yedik, ne oluyor derken 4 dakika sonra 2.golü yedik. Balkes 2.yarı çok kötüydü. Şu anda da futbolcumuz olan Suat 2-1 den sonra kırmızı kart gördü. Sonra 3. golü de yedik, adamlar nasıl sevindi anlatamam. Son dakikalarda bir penaltı kazandılar ama kalecimiz kurtardı penaltıyı ve maç 3-1 bitti.
O sezon gerçekten aldığımız iyi sonuçların da etkisiyle iyice 1.lig hayelleri kurumaya başlamıştık. İlk yarıyı da 1-0 önde kapayınca ve iyi futbol oynayınca kesin yeneceğimize inanmıştık. Yenseydik liderdik. Maç sonucunda nasıl moralmen çöktük anlatamam. Herkes üzgün ve öfkeliydi. Özellikle kırmızı kart gören Suat'a öfke vardı. Soğuktan da donmuştuk ayrıca. Cehennem gibi havada büyük umutla gittiğim maçtan çok üzgün ayrıldım. O havada İstanbula dönüşte tam bir eziyetti. Yollar falan kapanmıştı. Özellikle ilk yarıda susup, ikinci yarıda neden çıktığını hala anlayamadığım o olay yüzünden sakaryalı taraftarların coşup ölü takımı canlardırması ve galibiyete taşımasını hiç unutamam





captain:
Ben 1984-1988 yılları arasında balıkesirspor genç takımında oynadım ve kaptanlığını da yaptım. benim birçok unutamadığım maç var tabi. Ayrıca ben burda yukarıda yazılarını okuduğum balkesli bülent'i de tribünden tanıyorum. Play-off da oynadığımız sene bizim eski futbolcumuz golcümüz Murat Ç.Dardanelspor'a transfer olmuştu.

Benim gerek hırsıyla, gerekse karakter yapısı ve oyun tarzıyla balkeste oynarken en beğendiğim ve çok sevdiğim bir futbolcuydu. Balkesten ayrıldığında çok üzülmüştüm. Playoff'un 4. veya 5. maçıydı. Balkes iyi gidiyordu. Ç.Dardanelle deplasmanda oynayacaktık. Onlar da çok güçlü kadro vardı. Yüzlerce taraftar gittik Çanakkaleye. Maçta eski golcümüz Murat ilk 25 dakikada bize 2 gol attı ve maçı 2-0 kaybettik. Hiç unutmuyorum resmen yıkılmıştım ve sinirimden ağlamıştım. Tabi o da profesyonel futbolcuydu. Takımı için çalışıyordu. Ama onun attığı gollerle yenilmemiz bana çok koymuştu.





Levent Başarkanoğlu:
1998-99 sezonu gerçekten kötüydü. Koca Bal-kes küme düşmekten zor kurtuldu. Aslında o grupta öyle bir puan durumu vardı ki küme düşme potasındaki bir takım 3 maç arka arkaya kazansa birden şampiyonluk potasına girebiliyordu. Öyle bir grup işte.
İlk kez Ü.Anadolu maçı için ben, Levent, Balkes gitmiştik maça. Balıkesirden de "Halalcalı" Hasan 6 tane 14-15 yaşındaki genci toplamış maça getirmiş. Toplam 10 kişi, bütün bir maç boyunca öyle bağırdık ki, sesimizin kısıklığı 2 gün sürmüştü.
O sezon biz hangi deplasman gittiysek o maçı Balkes 10 kişiyle tamamlayamadı. Bu maçta da öyle olmuştu. Balıkesirspor galip geleceği maçtan Ayhan'ın kırmızı kart görmesi sebebiyle 10 kişi bitirdi ve maç 0-0 bitti.
Ondan sonra 2.yarının ilk maçı vardı. Gebzesporla deplasmanda. Biz kalktık Gebzeye gittik 3 kişi gene. Maça Balıkesirden kimse gelmemişti. Geçtik oturduk ama Gebzelilerde psikopat. Bulaşmak için bahane arıyorlar. Zaten çoğu serseri tipli gençler. O maçta da çok iyi oynarken 30.dakikada gene bir kırmızı kart, ondan sonra gel de seyret maçı. 2-0 kaybettik ama 10 kişi kaldıktan sonra öyle kötü, öyle ruhsuz oynamıştık ki biz tribünde kahrolduk. Adamlar da 90 dakika küfretti. Onlar da şaşırdı bu arada koca Balıkesirspor bu mu diye. Hiç bir maçta o kadar ezildiğimi hatırlamıyorum zaten. Biz perişan halde döndük İstanbula tabi.





Özbalkesli:
Kendimi bildim bileli Balkes’in maçlarına giderim. Çok küçük yaşlarımdan itibaren babamla birlikte gidiyormuşuz; babam ilk kuruluş yıllarından 1970’lerin sonuna kadar Balıkesirspor’u yakından takip etmiş ve Balkes camiasına küçük bazı hizmetler vermiş. Beni de yaklaşık 1975’lerden itibaren maçlara götürmeye başlamış herhalde. Ben kendimi bildim bileli Balkes’i de bilirim; sadece stad ve çevresinde değil şehrin pekçok yerinde, sadece pazar günleri değil haftanın her günü Balkes’in gündemde olduğunu hatırlarım. Stadda maç olduğunda bizim meşhur “Bal-bal-bal, Kes-kes-kes, Balkes-Balkes-Hey!” sloganının Aygören Mahallesi’nden veya Şoför Evleri’nden duyulduğuna, Balkes gol atınca tribünlerden yükselen “Gooool!” sesinin şehrin büyük bir kısmını kapladığına ve o anda evinde ders çalışmakta olan çocuğun, mutfağında yemek yapan kadının, kahvede okey çeviren delikanlının olduğu yerden bunu duyarak sevindiğine defalarca şahit olmuşumdur.

Mahalle arasında top oynarken oradan geçmekte olan herhangi bir Balkesli futbolcunun yolunu çevirip üç-beş dakika bizimle top oynaması için yalvardığımızı, O’nun da bizi kıramayıp bir-iki dakika oynadığını çok iyi hatırlarım. Bir keresinde Sebahattin AKGÜL’ü ( o zamanki namıyla Sebo) kıstırdık, ben kalede idim, üç topunu aslanlar(!) gibi kurtardım. Hani etrafı çizgili plastik toplar vardı ya işte o toplardandı. Çocukluğumdan beri zihnimde dolaşan ama ayrıntısını asla hatırlamadığım bir sürü anı, bir sürü maç enstantanesi var. İlk kez hangi maça gittiğimi bilmiyorum; ayrıntılarını hatırladığım ilk maç olarak ise olaylı Karşıyaka maçını söyleyebilirim. Sonuçlarını hatırlamamakla birlikte; Bandırmaspor maçlarının atmosferini iyi hatırlarım; zira kolay unutulacak gibi değillerdi. Bandırmalı taraftarların “Bandırma, Bandırma!” sloganlarına bizimkilerin “Bandırcez, Bandırcez!” şeklindeki cevaplarına çok gülerdik. Bir de “Avrupalı Yüksel” namında Yüksel Amca vardı ki; kapalı tribünde maç seyredip de onu tanımayan (tanımasa da bilmeyen) yoktur. Megafon gibi sesi olan Yüksel Amca koca kapalı tribünü tek başına inletirdi





Bülent Söğüt:
Bende bir anıyla bu satırlara ortak olmak istedim.Hafızam beni yanıltmıyorsa 1987 yılı (ya da 88)
tavşanlılinyitsporla deplasmanda oynayacak balkesimiz.Balıkesir den tavşanlıya karayolu ile ulaşmak ise imkansız gibi..ya Bursa inegöl güzergahı kulllanılacak,ya da sındırgı üzerinden bozuk yol tercih edilecekti..Üçüncü alternatif ise tren yolu ile gitmekti.Ama onunda saatleri uymuyordu bize,gar müdürlüğü ile yaptığımız uzun görüşmeler neticesinde Haydarpaşa daki genel müdürlüğün onaylaması ile trenin kalkış saatini 07 olarak düzelttirdik.Tavşanlı maçı yanılmıyorsam Balıkesirspor tArihinde tek özel tren kaldırılan deplasman oldu.Sonuç mu maalesef 2-0 mağlup olduk.





Hüseyin Dönmez:
Herkese merhaba, ben foruma ilk defa yazıyorum. Bende yıllarca balıkesirsporu takip ettim ve bircok macina gittim. Simdi artik Antalyada yasiyorum. Yıllar oncesinden unutamadıgım bir mac var benim. 1.ligde oynadigimiz seneden. Ligin ilk yarisinda o kadar basarili sonuclar alıyorduk ki 2 kez 4.sıraya kadar yukselmistik. Ligin ikinci yarısında beraberlikler ve yenilgiler gelmeye basladi. . O zamanlar balkes nerde biz ordayız. Gittik İzmire Alsancak stadına. Macın 70.dakikalarına dogru maç 0-0 berabera gidiyordu ve Altay birde penaltı kacırmıstı. Alacagimiz 1 puan bize cok yarayacaktı. O zamanlar 2 puanlı sistem oldugundan 1 puanin onemi buyuktu. Macin 2.yarısında yagmur yagmaya basladi. Daha sonra sagnak halinda yagmaya devam etti. Bir ara hakem maci durdurdu ve soyunma odasina gitti. Biz hicbirsey anlamamistik tabi. daha sonra hakemin yagmurdan dolayi maci tatil ettigi anons edildi. Sagnak bir yagmur vardı ama maci tatil ettirecek bir su birikmesi yoktu sahada. O donemde bilenler bilir, Besiktas bizim altımızda kume dusmeme mucaledesi veriyordu.

 

Hakemler ve federasyon Besiktasi kurtarmak icin her hafta inanılmaz bir caba icindeydiler. Tabi penaltı kaciran ve morali bozuk Altay o gun bize bir mucize olmasaydı gol atamazdi. Hatta biz galip bile gelebilirdik. Hakem de bunlari gordu ve federasyon gudumlu oldugundan maci tehir etmisti. Biz bunlari bildigimiz icin tabi hepimiz cok sinirlendik. Uzgun bir sekilde donduk Balıkesire. Tehir edilen mac tekrar oynandı. Sanki olacakları biliyormusuz gibi o maca Balıkesirden kimse gitmedi. Altay ofsayttan attığı bir golle macı 1-0 kazandı. Lig sonunda 1 puanla kume dustuk. Besiktasi kurtarmak icin ugrasanlar amaclarina ulasti. Bu kumpasin icinde Goztepe,Zonguldakspor ve A.Demirspor'da vardi. Balkesimiz ve Ankaragucu bazi kirli oyunlara karismadıgı için maalesef kurban edildi. O sene birinli ligden dusurulmeseydik inanın ligde kalıcı olurduk ve şimdinin bir samsunspor'u veya Ankaragucu gibi ligin demirbaslarindan olurduk. O gunleri unutmam mumkun degil.
Bana bu sayfalar sayesinde eski gunlerimi tekrar hatirlattiginiz ve verdiginiz emek sebebiyle tesekkurlerimi sunarim.
Basarılar..





Levent Başarkanoğlu:
Gene 98-99 sezonunda Beykoz maçında da 10 kişi kaldık, Bekirpaşa Bld. maçında da, Ö.Sahrayı Cedid maçında da. İstanbul'da oynayıp 11 kişi bitirmeyi başardığımız tek maç A.Hisarı maçıydı. İlginç bir sezondu gerçekten.


Berkant'ın yukarıda bahsettigi Bekirpaşa bld. maçı vardı. Berkantla ben atladık trene Kocaeli'ne maça gittik. Ama maçın hangi stadda oynanacağını kimse bilmiyor. Kocelinde önce Kocaelispor'un maçlarını oynadığı İsmetpaşa stadına gittik, baktık in-cin yok. Bir tane görevli yok stadda. Stadı yaksanız kimsenin ruhu duymaz. Oradan ayrıldık, yakınlarda toprak zeminli bir stad var. Oraya gittik, ama orada da amatör maçlar oynanıyor. Koskoca İzmitte tüm stadları arıyoruz yok. Şehirde de bir yerden bir yere yürüyerek gitmek zor, illaki minübüs veya taksi kullanacaksınız. Maça kalmış yarım saat ama biz serseri kurşun gibi oradan oraya stad arayıp duruyoruz. Kime sorsak kimseye bilmiyor. Bekirpaşa semtine gittik, orada da ne bilen var ne de stad.
Artık kafayı yemek üzereyiz, hava da nasıl soğuk. Ocak ayıydı. Bindik bir minübüse ve tekrar İsmetpaşa stadına gidelim dedik. Yolda minibüs şöförüne de sorduki birsürü stad dolaştık falan dedik. Adam da stad2000'dedir o maç, oraya baktınız mı dedi. Biz bakmadık nerde bu stad2000 falan dedik. Adamda bizi yakın biryerde indirdi, tarif etti nasıl gideceğimizi. Biz koştuk tabi hemen. Adı stad2000'ya, biz de yeni bir staddır hayelleriyle gidiyoruz tabi.
Neyse maça 10 dakika kala stadın oraya geldik, bir de baktık stadın dışarıdan görüntüsü vahim.
Stad2000 SEKA fabrikasının hemen yanında, yanından da demiryolu geçiyor. İçeri bir girdik manzara aynen şu;
Toprak-kum karışımı bir zemin, demirden portatif 200 kişilik bir tribün, bu tribünlerin tam karşısında 50 kişili bir basın ve protokol tribünü, kalelerin arkasında kum ve inşaat malzemeleri yığınları, seka fabrikasının kağıt sarmak içn kullandıklar bobinajlar ve tribün yanlarında neredeyse insan boyu yabani otlar, bitkiler. Yani Balıkesirspor'umuzun böyle bir sahada oynatılması utanç verici bir durumdu.
Bizi Berkant'la bir kahkaha aldı ki, katıla katıla gülüyoruz. Biz tribündeki yerimizi aldığımızda da maç başlamak üzereydi. Ama biz hala gülüyorduk.
Maç için Balıkesir'den de bir 50 kişi kadar gelmişti. Hemen karıştık onların arasına tabi. Tribün zaten tek parça ve ufak olduğundan Bekirpaşanın taraftarı da hemen yan tarafımızdaydı. Ama sesleri falan çıkmıyordu.
Maçın ilk yarısında o sahaya rağmen iyi top oynadık. Ama 30.dakikada hakem bir penaltı verdi onlara ve 0-1 yenik duruma düştük. O dakikadan sonra öyle bir bağırmaya başladık ki, herkes şaşkın şaşkın bize bakmaya başladı. Tribünler demir olduğundan zıpladığımızda öyle bir gürültü oluyordu ki sanki 1000 kişi tezahürat yapıyor gibi ses çıkıyordu. İlk yarı bitene kadar takımı ateşlemeye çalıştık ama top bir türlü rakip kaleye girmedi.
Devre arasında ufak çaplı bir çatışma yaşadık bekirpaşalılarla, 2.devre başında da kornerden golü attık ve 1-1 oldu. Daha coştuk tabi. Tam gaza geldik bağırıyoruz, bu maçı alacağız diyorken gene bir futbolcumuz kırmızı kart gördü ve 10 kişi kaldık. Moralimiz bozuldu ama biz gene de maç bitene kadar bağırdık ama maç 1-1 biti. Yenseydik o hafta lider puan kaybettiği için zirveye çok yaklaşacaktık ama maalesef olmadı.
O rezil sahayı hiç unutamadım. Bir de utanmadan o sahaya stad2000 adını vermişler. Koca Balıkesirspor'u o sahada top oynarken görmek içimizi burktu biraz. Nerelerden nerelere gelmiştik. 2.lig play-off larından, çamur sahalı 3.lig maçlarına.
İnşallah bir an önce kurtuluruz bu çukurdan.





Hüseyin Dönmez:
1984-1985 sezonunda balkesimiz ikinci lige çok iyi bir başlangıç yapmıştı. kadromuz mütevazi ve genç isimlerden kurulu olmasına rağmen ilk haftalarda liderliğe kurulduk ve uzun bir süre de namağlup lider olarak götürdük. ligin ikinci yarısının ortalarında deplasmanda kayserispor ile karşılaşacaktık. kayserisporda 3.sıradaydı. yani iddialı bir maç. çok uzak bir deplasman olduğundan maça çok fazla kişi gidemedik. 50 kişi kadar önce trenle ankaraya gittik. (trende balkes tezahüratlarıyla kimseyi uyutmamıştık, hatta görevliler bizi yolda indirmekle falan tehdit etmişlerdi. ama biz dinlemedik tabi. hiçbirşey yapamadılar.)

 

ankaradan otobüse binip kayseriye ulaştık. hava çok soğuktu hatta kar vardı. maça girdik ama bizi öyle bir yere oturttular ki iki kayseri tribünün arasında kaldık. normalde rakip takım taraftarının oturduğu tribünlerde inşaat olduğundan bizi oraya almışlar. o taraflardaki balıkesirlilerde bize katılınca biz 100 kişi kadar olduk. kayseri lider ve 1.lige gidiyor. çok kritik haftalar. kayseriyle 5-6 sene önce balıkesirde yapılan maçta olaylar çıktığı için kayserisporlu taraftarlar bize karşı bilenmişler. intikam alacağız falan diyorlar. bizi yenmeye şartlanmışlar. maç başladı, biz ne zaman balkes diye bağırsak her iki taraftan da taş,bozuk para,şişe ne varsa üstümüze yağıyor. tezahurat yapamaz olduk bir süre sonra. birçok arkadaşımızın başından yaralandı. başından yaralananı polis alıyor tribün dışına çıkarıp hastaneye götürmeye çalışıyor, arkadaşlarda gitmeyip tribünden çıkmamak için direniyorlardı. herkes paltosunu kafasına geçirdi, maçı öyle izlemeye çalıştık. poliste hiç onlara müdahale etmiyordu. maçın ikinci yarısında artık üstümüze pek birşey yağmıyordu. çünkü o kadar çok şey yağğdırdılar ki artık atacak pek birşeyleri kalmamıştı. 70.dakikalrdan sonra indirdik paltoları kafamızdan ve deli digi bağırmaya başladık. artık sadece küfür edebiliyorlardı. Biz bağırdıkça zaten çok iyi top oynayan takımımız coşmuştu. 2-0 geriye düştüğümüz maçta, grup lideri kayserisporu tayfunun yıldızlaştığı ve 3 gol attığı maçı 4-2 kazandık.

 

maçtan sonra tam 2.5 saat staddan çıkamadık. polis kayserilileri dağıtıp biz çıkıncaya kadar saat akşam 9 olmuştu. bizi garaja kadar götürüp otobüslere bindirdiler. bu arada stad içinde 4.5 saat beklerken bize atılan bozuk paralar o kadar çoktu ki, onları topladığımızda hemen hepimize yetecek kadar çorba parası çıkmıştı ve kayseri garajında o paralarla çorba içmiştik. adamları hem yendik, hem de paralarıyla çorba içmiştik. tabi bu arada 15-20 arkadaşımızıda kafaları sarılı olarak balıkesire dönmüştü..





Bülent Söğüt:
1986 yılında 3.liğe düştükten itibaren hersezon bizim için yeni bir umuttu.bu sene çıkarız..Geçen sene olmadı ama bu sene kadro daha iyi gibi kendimizi şampiyonluğa endekslerdik.ama 5 sezon geçmiş hala şampiyonluk bizim olmamıştı.Bir pankartımız vardı:
BİTSİN ARTIK BU ÇİLE
GELİYORUZ 2.LİĞE


ama çilemiz bitmiyordu....Ve biz o ucube statlarda sürünüyorduk.(çan,biga,iznik,gölcük,keşan,tekirdağ, soma nazilli,söke )ve bunun gibi onlarca stadı üçüncü evimiz gibi biliyorduk(diyeceksiniz ki neden üçüncü?)ikinci evimiz Atatürk stadıydı.Böyle geçen sezonların ardından 91/92 sezonun gelmiştik.Ama bu arada benim askerliğim gelmişti.Şampiyonluğu göremiyeceğim diye gitmek hiç işime gelmiyordu(SANKİ İÇİME DOĞMUŞ!!!)Hiç unutmam 3kasım 91 de teslim olmam gerekiyordu Manisa daki birliğime ancak ertesi günde Çanspor la içeride maçımız vardı.Ben nemi yaptım? Tabi ki pazar günü maçı seyredip,ertesi günü birliğime teslim oldum.(Bunun bedelini 625.000 TL.ağır para cezası olarak ödedim askeriyeye)Askerlik koymuyordu bana ama BALKESin maçlarını seyredememek kahrediyordu beni!Fakat 66 gençlik teki arkadaşlarım sağolsunlar,bana her hafta gazete küpürlerini gönderiyorlardı.BALKES şampiyonluğa koşarken benim dağıtımımda İstanbul'a çıkmıştı.Ben ise maçları seyredememin verdiği hırsla kendimi şartlandırmıştım.Ne olursa olsun BALKESim şampiyonluk atarken bende BALIKESİR de olacaktım. Ç.DARDANEL i Çanakkale de yenip şampiyonluğu garantiledikten sonra iş,S.Filament maçında tur atılacaktı.Ben de kafamda o hafta sonu nasıl balıkesir e kaçabilirim diye planlar yapmaya başlamıştım.Kantin sorumlusu olduğumdan resmi izin alma şansım yoktu.Hafta içinde h.sonunun nb.sb.larına bir akrabamın istanbul içinde düğünü olduğunu normal iznimi kullanamadığımı,ailemin hiç değilse bir gecelik de olsa orada görebilmem için bana cumartesi gecesinden çıkış izni vermelerini rica ettim.Bu arada yazıcı arkadaşa zaten pazar günü için
çarş izni yazdırmıştım.Böylelikle planım harfiyen tutmuştu.Tek sorun pazar akşamı 18 de birliğimde olmam gerekiyordu ama yanlış hatırlamıyorsam maç zaten 15 de başlayacaktı.Her şeyi göze alıp BALKES'imin şampiyonlğunu görmek,yıllardır hasretle beklediğimiz o çoşkuyu yaşamak için yola çıktım ve hayatımın en mutlu anlarından birini ATATÜRK stadında yaşadım.
DÖNÜŞTE KOMUTANLARDAN BİRAZ FIRÇA YEDİK AMA UMRUMDA BİLE DEĞİLDİ.BALKESİM ŞAMPİYON OLUP,3.LİĞ BATAĞINDAN KURTULMUŞTU....





alper kalender:
kutluyorum böyle güzel bir site hazirladiğiniz için. ben 24 yaşindayim ve 8-9 senedir balkesin maçlarina giderim. 1994 yilinda o zamanlar lisedeydim ve balikesirsporun içerideki maçlarına gidiyordum ama deplasmanlara gitmemem ailem izin vermiyordu. balkesin soma linyit ile maçı vardı sezonun ilk veya 2.maçı falandi. iyi bir kadromuz vardi ve ben deplasmanlarada gitmek istiyordum. ailemden binbir güçlükle, yalvar yakar bu maç için izin alabildim. yakın deplasman diye izin vermişlerdi. ağustos ayıydı ve hava çok sıcaktı.

neyse biz yaklaşık 20 otobüs taraftar stadın önünden hareketle somaya gittik. bize ayrılan tribün yetersiz kalmıştı zaten ufak bir stadı var somanın. önce izdihamdan tribüne girememiştik. sonra zar zor tepenin üzerinden tribüne geçmeyi başardık. ama tribünde öyle sıkışık duruyoruz ki gol olsa ellerimizi kaldıracak halimiz yok. balık istifa ayakta duruyoruz. yaklaşık 1500 kişiyiz. çoğu taraftarda kale arkasında tellerde ayakta yer bulabilmişti kendine. maçın ilk yarısında o zamanki futbolcumuz erdoğan 3 gol atmıştı ve 3-2 lik skorla ilk yarıyı zor bela tribünde ezilmeden tamamlamıştım. ikinci yarıda tabi gerilim arttı. hemen yanımızdaki soma linyitin kapalı tribünde taraftarı var ve onlarda tıklım tıklım oturuyorlar. maçın sonlarına doğru karşılıklı tezahürat ve küfürleşmelerle ortam gerginleşti onlardan bize taş ve beton parçaları gelmeye başladı. tabi kendimizi hiçbir şekilde koruyamıyoruz. polisde onlara bişey yapmıyo.

bi ara taşlardan kaçarken izdiham oldu tribünde ve benim başımada fazla büyük olmayan bir beton parçası geldi . tabi kafam kanamaya başladı. beni tribünden aşağı zor bela indirdiler ve bikaç abi başımı falan kanları temizleyip sardılar. sonra maç bitti 3-2 kazandık. ben sevinçten başımdaki yarayı unuttum tabi ama eve dönüş yolunda aklıma evdekilere ne diyeceğim geldi. korka korka eve gittim beni görünce annem çok şaşırdı ve korktu tabi. bi güzel azar işittim. allahtan babam anlayışlı davranıdı annemi biraz sakinleştirdi tabi ama olan olmuştu. sonuçta ilk defa gittiğim bir deplasmanda kafam yarılmıştı ve ailem bir daha asla deplasman maçına gitmeme izin vermedi. tabi birkaç yıl sonra yakın deplasmanlara gizlice gittiğim oldu. şimdi artık karışamazlar tabi ama eski günlerdeki gibi taskım başarılı değil maalesef.





endererol:
merhaba foruma yeni geldim birkaç anımıda ben yazayım.
95-96 play off a çıkma yani şampiyonluk maçı buca ile oynayacağız ama bizimde ogün dersahanede çok önemli bi sınav var sts sınavı var.aman allahım olmaz böyle bi durum bütün maçlara gitmişim sene başından beri bu maç kaçarmı
sınava girdik tam 12 dk durdum eh dedim başlarım sınavada indirimde yardırdım stada.
o zaman belki hatırlarsınız çocuk bölümü vardı beleşti kapalı sol tarafı o zaman tabi biz de yaş tam 15 zar zor girdik.ve 3-0 lık galibiyet.şampiyonluk turu falan herşey güzeldi
95-96 play off
ilk maç karabük maçı
maçtan bir kaç gün önce ali şen fb derneğini açmak için blk ye gelmişti.gazetecilerin karabük maçı ne olur sorusu üzerine pis pis gülerek karabük rahat alır demişti.
maç sabahı ben bizim dükkandaydım karabüklüler damladı altıeylülün oraya
bizim bakkladan alışveri falan yaptılar
ne olcak maç dediğimde biz 16 maçtır yenilmiyoruz falan dediler kesin yeneriz yani
1000 karabüklü falan vardı
e maçta gördük 2-0
o seneki mersin maçı
sabahtan 1 otobüs mersinli geldi şehre
bizim dükkana bi tanesi geldi mersin formalı baktım dilsiz
ilk önce gülceim geldi
ama futbol aşkı işte
sonuç1-0 yendik

o seneki siirt maçı
geceden kar yağmıştı
zamin berbattı
ama balkes golünü atmıştı
ve dk 90 anons geliyor dardanel 3-2 yeniliyor.
millet iyi bi çoştu
ama maç hala bitmedi
yılnur önen denile adi hala uzatıyor
dk 97 ve siirt gol atıyor millety şokta
maçtan sonra bir auç siirtliyi falan taşladık ama nafile
o maçtan sonra epey dedikodu çıkmıştı
yılnur önen-niyazi önen ufak bi benzerlik var canım

diyarbakır maçı
takım maça mehter eşliğinde hazırlanmıştı ve saldıryor ama golu biz yiyoruz
dk 75 ten sonra 2 tane atıp maçı alıyoruz ama canımız çıkıyor tribünde

sarıyer maçı
tribünler inanılmaz doluydu ilçelrer bile gelmişti
hatta bi ara sarıyerlilr dışarı diye bile bağırdık ama olmadı 75 te yıkılmıştk

dardanel maçı
yine olmadı yine 1-0

konya maçı bayrama denk gelmişti stadda 100 kişi ancak vardı ama balkes 5 tane çaktı

96-97 3 lig e düştüğümüz sene bir aydın maçı var
tam çatırtı belki hatırlarsınız
bizden veya onlardan 2 kişi atıldı penaltılar millet sahaya girmeye kalktı bir srü olay olmuştu.

3.lig teki ilk senemizde izmir maçı kalabalıktı ama çıkmamıştık

98-99
yani istanbul grubu
istanbul grubu çok kolay olur mahalle takımları var
kesin çıkarız yorumları vardı ancak az kalsın düşüyorduk
99-2000
petkim maçında kaleci hasan deli etmişti bizi
ve tebiki kuşadası kabusu unutulurmu
maçtan sonra oturup ağlamıştım
aslında herşey ne güzeldi
dk 85 cep telefonlarından balkese haberler uçuruluyor hadi çıkın tura bu şampiyonluğu kutlayın diye
ben 85 dk da falan stadtan çıkanar bile biliyorum
ve 3 dk de 2 gol
sonrası zaten malum
kendimce yazmaya çalıştım.
elbet birgün balkes bu bataklıktan kurtulucak...

 

Dağhan72
Ünsal Çimen! Beşiktaş-Kocaeli maçında maçı fazladan uzatması ve verdiği ofsayt gol kararıyla bu hafta çok tartışılıyor.
Hatırlıyormusunuz bu adam bizim bir maçımızı yönetmişti. sene 1990. Erkan Velioğlu teknik direktör. Zirveye oynuyoruz 3.lig 7.grupta. İlk yarının sondan bir önceki maçı Balıkesirde A.Hisarı İ.Y ile oynuyoruz. A.Hisarı lider. Bizde 2.sıradayız. Maçın hakemide Ünsal Cimen hiç unutmam. Gene soğuk ve kapalı bir hava. Tribünler tamamen dolu. Maç başlıyor, iyi oynuyoruz. Birkaç hafta önce Gönenspordan transfer ettiğimiz Osman, "Ayı Osman" lakaplı, nefis bir gol atıyor Fırıntaş tarafındaki kaleye, tribünler coşuyor.


Ama 2.yarıda baskı yiyoruz. Kendi sahamıza iyice çekiliyoruz. Tam bir Çanakkale geçilmez'i oynuyoruz. Defansta Ünal isimli bir oyuncumuz vardı hatta. Başı yarılmıştı. O durumda maça devam etmesi çok zordu ama başı sargılı son 20 dakikada öyle bir mücadele verdiki herkes hayran kaldı. Son dakikalar birtürlü geçmiyor. Maç bitti, Ünsal Çimen uzattıkça uzatıyor. Tabi o zamanlar eklenen süre 4.hakem tarafından gösterilmiyor saha kenarından. Ama maçın sonuna eklenmesi gereken süre çok fazla değildi. Balkesli oyuncularda dayanacak güç kalmadı, maçı bir türlü bitirmiyor Ünsal Çimen. A.Hisarının golü geldi gelecek. Top sürekli cezasahamız çevresinde. Tüm takım kapanmışız. Yorgunluk had safhada. Tüm tribünlerden gök gürültüsü gibi ıslık yükseliyor, "hoca hadi bitir" bağırışları. Tribünde saate bakıyoruz 2.yarı başlayalı 55 dakikayı geçmiş, yani 10 dakika fazladan oynatmış.

Millet iyice çıldırdı tabi. O sırada kapalı tribün önünde bir pozisyonda 2 takım futbolcuları birbirine girdi. Ortalık iyice alevlendi. O kargaşada bizim futbolcuya tekme atan A.Hisarı kaptanı kırmızı kart görmüştü. O pozisyondan hemen sonrada Ünsal Çimen maçı bitirdi ve herkes derin bir nefes aldı. Adam maçları anormal uzatıyor. O gün bizde bunu yaşamıştık, ömrümüzden yıllar gitti belki o gün. Ama uzatmalarda bir gol yeseydik, herhalde Balıkesirde hiç yaşanmamaış olaylar yaşanırdı sahada. Allahtan gol gelmedide, sağ salim maçı galibiyetle bitirdik.





Özbalkesli
Anıları anlatmaya da okumaya da doyum olmuyor gerçekten.Benim de anlatacağım daha nice anı varZaten herkesin anlatacağı birbirinden ilginç anılar olsa gerek.Bazı anıları sadece olay olarak hatırlayabiliyorum ama yıl, maç, hatta olaylarda rol oynayan kişi olarak net hatırlayamıyorum.Bunlardan birkaçını yazayım; belki aramızda olaylara benimle birlikte şahit olmuş arkadaşlar vardır, onlar da eksikleri tamamlar:

 

Birgün bir maçta birkaç arkadaş Teksas’da oturuyoruz.Yılı ve maçı hatırlamıyorum ama 90’lı yılların ortasındayız.Bizde Hayri’nin oynadığı dönem.Balkes biraz tutuk, gol atamıyor, atacağa da benzemiyor.Süre azalıyor, rakip de aslında gayet profesyonel, bizim tribünleri çıldırtan bir biçimde zaman geçirici hareketler yapıyor, bizim oyuncuları ve tribünleri tahrik eden biçimde çeşitli davranışlarda bulunuyor.Hele bir 4 numaraları var, iyi ve akıllı bir futbolcuya benziyor; yaptıkları ile hem bizim takımı hem de tribünleri çileden çıkartıyor.Maç içinde sürekli Hayri ile karşı karşıya geliyorlar; adam yaman, Hayri yaman, çatırtı çıkıyor.

 

Çoğunuzun bilebileceği bir taraftarımız vardı; ben adını, kim olduğunu hiçbir zaman öğrenememişimdir ama her maçta rakip, hakem ve bizim takım hakkında ileri geri konuşur, sağa sola sataşır, tribünde onu bunun azarlar ve hemen hemen her maçta biriyle kavga edip tribünden kovulurdu (Bir keresinde bizim bir arkadaşa çok sigara içiyor diye kızmıştı, arkadaş da burasının açık tribün ve dolayısıyla açık hava olduğunu, sigaranın çevreye bir zararının olmayacağını falan anlatmaya çalıştıysa da adam mevzuyu uzatmış ve doğal olarak hır çıkmıştı.).Kısa boylu, maça radyo ve minderle gelen biriydi; neyse bu adam 4 numaraya ve bizim Hayri’ye taktı.4 numara topu alıyor bizimki başlıyor bağırmaya “Hayriiii!Kır bacağını, al topu ayağından!”, “Hayriiiiii!Geliyor namussuz, salma geçmesin!”,…….Maç boyunca Hayri’yi 4 numaranın üzerine kışkırttı da kışkırttı.

 

Maçın sonlarına doğru 4 numara tam bizim önümüzde numaran sakatlandı ve yine bizim önümüzden saha dışına alındı.Sözde tedavisi yapıldı, ayağa kalktı ve hakemden izin almadan sahaya girdi.Bizim adam kalktı “Hayriii!Lan oğlum adam sahaya giriyor, sokma lan sokma!” diye bağırıyor.Hayri de tesadüf bizim önümüzde, ellerini açarak tribüne döndü ve adama “Bana ne be!Ben hakem miyim!” diye bağırdı, bıkmış tabi adamdan, sonunda isyan etti.Tribün gülmekten yerlere yatıyor, adam sinirlendi, gülüyoruz diye bu sefer tribünlere çattı, hepimize saydı, sövdü ve en sonunda minderini alıp gitti.Zaten genelde maçı ilk oturduğu yerde tamamlayamazdı.Kimbilir kimdi!





Panayot
1.ligde mücadele ettiğimiz yıl, oyılları yaşayan arkadaşlarım gibi benimde aklımdan yıllarca çıkmadı. Halada hatırlarım, hayıflanırım, kahrolurum. Bu forumda yazan birçok arkadaşımın o yıllara yetişemediğini tahmin ediyorum. Ligden düşüşümüz ise tam bir tragedyaydı.
Son haftaya girildiğinde son 6-7 takımın puanı o kadar birbirine yakındıki hepsi son haftaya düşme korkusuyla girdi. Son iki takım kümeye düşecekti ve Balkes sondan 2.ciydik. Son maçımızı Adana da Adanaspor ile oynayacaktık. Tabi Adanaspor üst sıralarda ve düşme korkusu yoktu. Bizde de o yüzden bir ümit hasıl olmuş, bizim maça asılmayacaklarını düşünüyorduk. Çok önemli bir maç, babam, dayımın oğlu ve ben atladık Adanya gittik. Tarihi hiç unutmuyorum, 30 Mayıs 1976,

Neyse staddaki yerimizi aldık, orada konuşulunlar Adananın yedek kadrosuyla maça çıkacağı şeklindeydi. Herkes bunu konuşuyordu. Birde onların o zamanın meşhur golcüsü İsa vardı. Milli takımdada oynuyordu. O da sakatmış diye duymuştuk. Tabi birde en önemli ayrıntıyı unuttum, o sezon Beşiktaş'ta düşme potasındaydı ve son hafta şampiyonluğunugarantileyen Trabzon deplasmanına çıkacaklardı. Gerçi Göztepe, Zonguldak, Ankaragücüde düşme potasındaydı, ama biz galip gelirsek bir mucize olmazsa kurtuluyorduk.
Adana da Adana idi hani, mesela ilk yarıdaki maçta Balıkesirde öyle bir futbol oynamışlardıki, bizi 3-0 yenmişlerdi. Bunun dışında o sezon milli ligde kendi sahamızda maç kaybetmemiştik zaten.
Maç başlayacağı zaman gördükkü Adana as kadrosuyla maça çıkmış, bir baktık sakat denilen İsa da sahada. Maça da öyle bir asıldılar ki, şaşmamak elde değil. Sanki sanırsınız kazanırlarsa şampiyon olacaklar! Bizde fena değildik, bizim futbolcumuz Reşit maçın başlarında uzaktan öyle bir gol attı ki,, enfesti. 1-0 öne geçtik ama daha sonra gol yedik. maç 1-1 iken bir tane penaltımız verilmediki, hakem hocalarının hakem kurslarında penaltı nasıl olur diye ders olarak gösterilecek cinsten bir pozisyondu. Hekm yedi bizm penaltımızı. Birde çok ünlü bir hakemdi o maçtaki hakem, hafızam yanıltmıyorsa Doğan Babacandı. Sonra adana öne geçti, rüzgar gibi oynuyorlardı, dayanmak mümkün değil. sonra gene bir penaltımız oldu, gene vermedi, biz sinirden çıldırma noktasına gelmiştik adeta. Dha sonra gelen golle maç koptu zateni takımızda moralman bozuldu. Maçı maalesef 6-1 kaybettik ve küme düştük. Hiçbir amacı olmayan Adana sanki doping ilacı içmiş gibi öyle bir oynamıştıki şaşamış kalmıştık, başka bir takım için, özelliklede Beşiktaş için oynadıkları herkes tarafından konuşulmuştu maçtan sonra. Çok üzülmüştük, küme düşmeyi hak etmediğimize inanıyorduk, lige de öyle iyi başlamıştıkki, ilk haftalarda ilk beşteydi sürekli. ama ligin ikinci yarısında takım içindeki bazı sorunlar sebebiylede biraz düşüşe geçmiştik. böyle olmamalıydıi kısmetimiz değilmiş dedik döndük gerisin geriye.
Adanalı seyircilerin bile bu işe şaştığını hatırlıyorum. Hatta attığımızx ilk golde bazı Adanalılar alkışlamıştı golümüzü, belliki bizim düşmemizi istemiyorlardı. ama herhalde devreye saha dışı faktörler girdi, günahı yapanların boynuna.





Özbalkesli
Atatürk Stadyumu (eskiden stadyum girişinde “stadyum” değil de “stadyom” yazardı, bilmiyorum belki hala öyle yazıyordur) hakem olaylarına daha doğrusu hakemlerinin kötü ve yanlı yönetimleri nedeniyle çıkan olaylara alışıktır.A.Hisarı maçını hatırlamıyorum ama kısmen hatırladığım bir maçı anlatayım:

Bu maç, muhtemelen Balıkesirspor tarihindeki en gerilimli maçlardan biri belki de birincisidir.Benim küçük bir yaşta babamla gittiğim bir maçtı, galiba 1980 yılı veya daha öncesi idi.Doğrusunu söylemek gerekirse maç hakkında hayal meyal birşeyler hatırlıyorum, Balkes’in ve rakibinin o zaman ligde durumu neydi, hakem gerçekten hatalı mıydı gibi konuları hiç bilemeyeceğim.Ama tüm olayların hakemin penaltı kararından sonra çıktığını söyleyebilirim.Ben biraz bahsedeyim belki benden büyükler ayrıntıları tamamlar:Karşıyaka ile oynuyorduk, stadın hıncahınç dolu olduğu ve tribünlerin çok heyecanlı olduğu bir maçtı.Son dakikalara 1-0 önde girmiştik, bir Karşıyaka atağında bizim ceza sahası karıştı ve o arada bir itiş-kakış oldu, hakem de aleyhimize penaltı verdi.O andan sonra şöyle bir 10 dakika kadar ortalık öyle bir karıştı ki; benim Atatürk Stadı’nın sahasında ve tribününüde şimdiye kadar gördüğüm en büyük infial odur.

 

Ayrıca infial sonra şehre de taştı ve akşama kadar olaylar şehrin çeşitli yerlerinde sürdü (o kısmı sonra anlatacağım).Hakemin penaltı kararı sonucu bizim futbolcular, kulübedekiler ve sahanın çevresindeki çeşitli insanlar hakeme ve Karşıyakalılar’a giriştiler.Bu arada tribünler öyle galeyana geldi ki, ben bir adamın telleri tekmeleye tekmeleye telde delik açıp sahaya girdiğini gözlerimle gördüm.Tribünler çıldırdı, polis tribüne daldı, tribün polise girişti, saha da resmen kovalamaca oynanıyor.O hengamede ben babamı kaybettim ve itiş kakış arasında yere düştüm, sonra tribün basamaklarından yuvarlanıp tellerin orada sıkıştım.Millet üzerime basıp sahaya atlayacak neredeyse ve düşünün ben taş çatlasın 8 yaşında bir çocuğum.Hiç unutmam polisin biri beni oradan kurtardı ve tellerin üzerinden sahanın içine (bisiklet pistine) aldı.

Orada tek başıma kudurmuş ve dalga dalga tellere saldıran, tellerin üzerinden sahaya atlamaya çalışan koca koca adamları, sahaya fırlatılan bilumum yabancı maddeyi görünce çocuk halimle öyle bir korkuyum ki.Acaba babam da böyle bir insan mı diye düşünüyorum, bir yandan tribünde onu arıyorum, bir yandan da sahaya bakıyorum, sahanın içi felaket ve ben de o felakete üç-beş adım ötedeyim, yanına gidip sığınacak bir polis, bir asker bakınıyorum, hepsi birilerini tutmaya, dalaşanları ayırmaya çalışıyor.Bisiklet pistinin üzerinde tek başımayım; tellerin ardında bir sürü kızgın adam, telleri bir geçseler beni de ezip sahaya girecekler (ya da bana öyle geliyor), arkamda sahanın içinde kavga gırla, kendimi o an öyle yalnız ve korkmuş hissettim ki!

Bu olaylar böyle uzun süre devam etti, sonra hem tribün hem saha biraz sakinleşti ama ben hala pistin üzerine tek başımayım.Bu arada polis tribünden armut gibi adam toplayıp yaka paça götürüyor.Birden tribünde babamı gördüm, polisin biri babamı kolundan tutmuş, aşağı doğru sürüklüyor.O an dünyam yıkıldı, “Polis babamı götürüyor, ben şimdi ne yapacağım?” diye düşünmeye başladım.Eve tek başıma dönerim sorun değil ama babamın kötü birşey yapmış olduğunu ve başının belada düşündüm.İkisi tellere kadar inip benim olduğum hizaya geldiler.Polis tellerin üzerine tırmandı, beni yukarı çekti ve oradan da babama doğru uzattı.Meğer babam polisten rica etmiş ikisi birlikte beni almaya gelmişler.O sırada sahada sakinlik sağlandı ve penaltı atışına geçildi.Galiba kalemizde Alparslan vardı, iri yarı bir kaleci idi.Şu anları kare kare gayet iyi hatırlıyorum; Alparslan arkadaşlarının yanına gidip “korkmayın, kurtaracağım” gibi bir hareket yaptı, dönüşte penaltıyı atacak Karşıyakalı’ya şöyle hafif bir omuz değdirdi, kale çizgisinin üzerine geçti ve çizgi üzerinde bir kez zıplayıp üst direğe değdi.Sonra pozisyonunu aldı.O anı hiç ama hiç unutmadım; stadda çıt çıkmıyordu, atışı yapacak olan Karşıyakalı’nın topun üzerine gelişi, vuruşu, topun kaleye doğru gidişi, Alparslan’ın uçuşu, topun kaleye varması………..ve maalesef Alparslan ters köşeye yatarken topun fileleri havalandırması!

 

Eminim sadece benim değil o gün maçı seyreden herkesin gözünde bu birkaç saniye bu şekilde kare, kare, kare sanki bir ağır çekimmiş gibi inanılmaz bir baskı ve heyecan altında yaşandı.O anda benim bile çocuk halimle hissettiğim bir eziklik ve hınç duygusu stadın üzerineöyle bir oturdu ki!!Karşıyakalılar seviniyor, skor tabelası 1-1’e getirildi, o andaki hazmedemezliği hiç unutmadım.Maç golden sonra bir-iki dakika ya oynanmıştır ya oynanmamıştır ama gerisini ben göremedim, deminkinden daha büyük olaylar çıkacağını hisseden babam beni kaptığı gibi doğru stadın dışına çıkarttı ve hemen oradan uzaklaştık.

 

Stad çevresinde çok büyük olaylar çıktğını duyduk ama ben garaj ve civarında olanları gözlerimle ve bu sefer güvenilir bir noktadan gözleyebildim.Hani garajın Lale Pastanesi tarafında olan girişinde bir kahve ve lokanta (Sarı Kemal’in biladerinin pideli paçacısının olduğu yer -eeee, ne yapalım Balıkesir’de her yer böyle tarif edilir-) vardır ya; işte onun üzerinde teras gibi bir yer vardır.Babam ve arkadaşları ile istasyon, Gar Gazinosu, Demirspor lokali çevresi ve garaj içindeki olayları oradan seyrettik.35 plakalı araçlara saldırılması, garajda İzmir istikametine gidecek otobüslerin içinde İzmirli adam aranması, ….

Bunların hepsi gözümüzün önünde oldu.Arabasının plakası 35 olduğu için aracı zarar gören bir tanıdığımız da vardı.Aslen İzmirli olan ama uzun yıllardır Balıkesir’de yaşayan, son derece kibar ve efendi, herkesin saygı duyduğu, emekli bir öğretmendi.35 plaka eski bir arabası vardı, eşiyle birlikte maçın tam çıkış saatinde doğum evinin oradan geçerken saldırmışlar, adamı dışarıya çıkartıp tartaklamışlar.Adam arabanın üzerine çıkıp “Yapmayın ben de Balıkesirli sayılırım, hem olmasam ne farkeder?!” falan demiş ama dinletememiş.

Yanında eşi olduğu için kolay kurtulmuş ama farları da kırılmış.Adam olayları anlatırken gözleri doldu, “yıllardır şu Balıkesir halkına hizmet ettim, kim ne kötülüğümü gördü!Bu bana reva mı?” diye haklı olarak sızlanıyordu.İşte böyle…..





Mithat Ynl
Bir anıda ben yazayım,
95-96 sezonunda biliyorsunuz playoff oynamıştık. Benim hanım İzmirlidir. Bergamada da akrabaları vardır. 95-95 sezonunda Balıkesirsporu yakından takip ediyordum. Fırsat buldukça önemli maçlar için Ankaradan atlayıp günübirlik Balıkesir yaptığım çok olmuştur. Klasman grubunda son haftalara doğru birkaç hafta üstüste beraberlik almıştık. Playoffa çıkma tehlikeye girer gibi oldu. Sondan 4. veya 5.maçtı sanırım, Bergamayla oynayacaktık, deplasmanda. Benim içim içime sığmıyor, önemli bir maç, mutlak galibiyet almamız lazım. Bergamada o sezon 2.ligde yeni ve en son sıradalar, düşmemeye oynuyorlar. Neyse ben gitmeyi kafama koydum gene, bu sefer hanımıda kandırdım, gel beraber gidelim, akrabalarını görmüş olursun diye. Tabi hanımı ikna etmek bu sefer kolay oldu. Cuma gecesinden düştük yola. Cumartesi sabah ordayız.

Hanımın akrabalarında kaldık cumartesi gecesi. Tabi akrabalara maç için buralara geldik diyemeyiz, hanımıda tembihledim, sizi görmeye geldik falan diyeceğiz diye. Yoksa bize direk maç olmasa bizi hatırlamayacaksınız falan diye kızacaklar yani. Pazar günü eve gazete alınmış, gazeteyi okurken sanki ilk defa görüyormuş gibi Aaa. bugün burada Balıkesirsporun maçı varmış, gitsem iyi olur diye bir numarada çektim. Bana stadın yerini tarif ettiler ve ben stada doğru yollandım. Baktım balıkesirspor taraftarıda gelmiş, onlarla birlikte girdim tribüne. Havada buz gibiydi, yağmurda başladı. Aralık ayıydı galiba. Bergamasporun bize daha 3.ligdeyken oynadığımız her maçta kök söktürdüğünü biliyorum. Hatta Bergamayı Bergamada hiç yenememiştik galiba. Maç başladı, kötü oynamıyoruz ama ilk yarıda 2-0 mağlup duruma düştük. Sonra bi tane attık 2-1 bitti devre. İkinci devrede biz bastırıyoruz, takım iyi oynuyor, biz tribünde buz gibi havaya rağmen bağırıyoruz ama 3-1 oluyor. Tüh müh falan derken skoru 3-2 ye getiriyoruz. Ama defansımız günüde değil, bitime 15 dakika falan kala 4.golüde yiyoruz ve maç 4-2 oluyor. Ondan sonra bizdede hal kalmıyor. Hepimiz tribünde mağlubiyeti kabullenmiş bir ruh halinde bekliyor. Benimde ses gitmek üzereydi. Ulan boşuna gelmişiz Ankaralardan buraya bu soğuk havada diye kendi kendime söyleniyorum. Ama Balkes de bir yandan maçı bırakmıyor. Saldırıyor ama kalemizdede tehlikeler yaşanıyor gene. Taraftarımızın çoğu tribünleri terk etmeye başlıyor, maç bitimine çok az var. Amigo Ahsen pankartları falan topluyor, çoğu kişide kapıda oradan son dakikaları izliyor. Zaten herkes üşümüş, donmuş..Bazı taraftarlarımız bağırıyor çıkmayın, maç daha bitmedi, topluca çıkarız diye. Ama otobüslere doğru giden taraftarımız var birsürü.
Son dakikalarda bir tane atıyoruz. 4-3 oluyor. Maç bitti bitecek, Bergamayı kendi yarıalanına hapsetmiştik adeta, onlardada bir panik, her topu taca, ileri vuruyorlar. Uzatmalarda bitmek üzereydiki Halim'in ceza sahası dışından aldığı topla panik halindeki Bergama defansını geçip topu kaleye göndermesiyle maçı 4-4'e getirdik. Bu golle birlikte bizde coştuk tabi, maçı kaybettik gözüyle bakarken 1 puan hiç yoktan iyidir. Liderliğide kaybetmiyorduk bu 1 puanla. Son golümüzden sonra stad hareketlendi zaten. Hakemin maçı fazla oynattığını düşünen Bergama taratarı çıldırıd, jandarma falan zor zaptetti onları. Hakem ve Balkes bir süre sahadan çıkamadı. Orta yuvarlakta stadın boşaltılması beklediler. Bizide 25 dakika kadar beklettikten sonra otobüslerin oraya saldılar. Benim tabi otobüslerle işim yok, akrabaların evine döneceğim. Ama tribünde karşılaştığı arkadaşları yolcu etmek için otobüslere kadar gittim, orada maçı erken terkeden taraftarlar maçın 4-4 bittiğini duyunca inanamamışlardı, onları inandırmak zor oldu. Tabi erken çıktıklarına hayıflandılar bu sefer.
Arkadaşlarıda yolcu ettikten sonra ben gene Bergamayı Bergamada yenemediğimize hayıflana hayıflana akrabaların evine gittim, tabi ıslanmışım, üşümüşüm. Bana deli muamalesi yaparak sıcak şeyler içirdiler, sonrada akşam yola çıktık ama ertesi günü 40 derece ateşle yatağa düştüm, 1 haftada kendime gelememiştim.
Balkes aşkı işte, adamı yatağa düşürüyor.




Özbalkesli
Üniversiteyi Ankara’da okuduğum için futbol sezonunun büyük bir kısmını Ankara’da geçirir, bu nedenle Balkes’in pekçok maçını kaçırırdım. Yarıyıl tatilinde veya sınavların bitimindeki birkaç günü kendiliğimden kafa tatili ilan edip Balıkesir’e kaçtığım zamanlarda maçlara gidebilirdim. Genelde Balkes hakkında olup bitenleri benim gibi Balkes hastası olan Balıkesir’deki arkadaşlarımdan –biraz da gecikmeli olarak- öğrenebilirdim.

 

Ben dahil 7 kişi olan bu grubumuzun benim haricindeki diğer tüm elemanları aynı zamanda hasta Fenerbahçeli olduklarından sık sık Fener’in maçlarına da giderlerdi. 199O'lı yılların başında; Fener’in Ankaragücü deplasmanının olduğu bir pazar günü dördü Ankara’ya geldiler. Maça gittik, Fener güzel bir oyunla Ankaragücü’ne 4 tane attı; zaten normal şartlarda bile yeterince belalı olan Ankaragücü taraftarı bu skora çıldırdı. 19 Mayıs Stadı’ndan Ulus’a giden meşhur Rüzgarlı Sokak vardır; Ankara’nın önemli ticaret noktalarından biridir, hafta içi dolar taşar, pazar günleri ise tüm dükkanlar kapalı olduğu için diğer günlerin tam aksine in cin top oynar. Bu sokak özellikle İstanbul takımları Ankara’ya geldiğinde iki takımın kana susamış taraftarının buluşup kapıştığı bir sokaktır. Maç bitti, staddan çıktık; güzergahımız gereği Rüzgarlı Sokak’tan geçmek zorundayız. Arkadaşlara durumu anlatıp sıkı sıkı tembih ettim “Arkadaşlar tahriğe kapılıp sakın etraftaki Ankaragüçlüler’le takışmayın. Yolunda yürüyüp giden adama takılmazlar ama elinde bayrakla, boynunda atkıyla meydan okurcasına giden adamı da bırakmazlar.

Sayıca çok kalabalık olurlar, acıma duyguları da pek gelişmiş değildir. Biz yürüyüp geçelim” dedim ve Rüzgarlı Sokak’a girdik. Nitekim sokağın daha başında beş-on tane Fenerli felaket şekilde sopa yemiş olarak yerde yatıyor, iki Ankaragüçlü iki Fenerli’yi kıstırmış dövüyor, bu arada sokağın üst tarafından en az 30-40 kişilik bir Ankaragüçlü grup da bizim tarafa doğru geliyor. Bir köşede birkaç Ankaragüçlü bir Fener bayrağını tutuşturdular sürekli de Fener’e küfür ediyorlar. Arkadaşlardan biri dayanamadı, “Ben Fener bayrağını yaktırmam!” diye fırladı ama diğerlerimiz anında arkadaşın üzerine atlayıp tuttuk.

Yukarıdan gelen grup vaziyeti çakarsa sağlam kalmamız mümkün değil, bu durumda “Beş dakikalık korkaklık sonsuza kadar ölü kalmaktan iyidir” felsefesine sığınarak sokaktan çıktık ve minübüse bindik. Minübüs beşyüz metre gitti gitmedi altı-yedi kişilik bir Ankaragüçlü grup minübüsü durdurdu. Hepsi 20-22 yaşlarında, ellerinde sopalar, zincirler falan var; Gençlik Parkı’nda kavgaya karışmışlar, polisten kaçıyorlarmış. Meğer minübüsçünün de tanıdığı çocuklarmış, minübüsçü bunları aldı ve bastı gaza. Çocuklar hala dalaşa doymamış, kendi aralarında plan yapıyorlar : “Opera köprüsüne yakın bir yerde inelim, tren garına geçelim, İstanbul trenine binecek birkaç Fenerli bulur doğrarız” falan diyorlar. Halbuki arka dörtlü koltukta doğranmaya hazır dört tane Fenerli koç gibi duruyor, haberleri yok. Ara sıra kuşkucu bakışlarla bizi kontrol etmiyor değiller, grup olduğumuz belli ama maçtan gelip gelmediğimizi kestiremediler. Bu arada aklımız da Balkes’de; Balkes o hafta Muğla deplasmanında. Minübüsün radyosunda maçların naklen yayını bitmek üzere, zaman zaman ikinci lig sonuçları da geliyor. Ama adamların gürültüsünden sonuçları duymak mümkün değil. O gürültü arasında spikerin “Elimize ikinci ligden, Muğla’dan sonuç geldi” dediğini duyuverince hepimiz birden zıpladık. Arkadaşlardan biri çocuklara aniden “Susun ulan! Sonuç veriyor!” diye bağırıverdi.

Birden şaşıran çocuklar sustu, şoför dahil herkes dönüp bize bakmaya başladı. Herkes bize bakıyor; spiker de sonucu söylüyor: “Muğlaspor :1 – Balıkesirspor: 0” Hepimiz aynı anda “Tüh be! Yuh! Vay anasını!” gibi tepkiler verdik. Ama minübüsteki herkes anlamsız ve aptalca bakışlarla hala bize bakıyor. Biz kimiz, neyiz anlayamadılar birden. Malum Ankara’da Kırşehirli, Çorumlu, Çankırılı ve Doğu ve Güneydoğu’nun muhtelif illerinden insan görmek pek mümkündür ama Muğlalı, Balıkesirli, Manisalı falan görmek pek olası değildir. Hele böyle grup olarak dolaşana falan hiç rastlanmaz. Böyle olunca adamlar bizi yadırgadı tabii, bize uzaylıymışız gibi bakıyorlar.

Biz de kendi aramızda yüksek sesle konuşmaya başladık: “Ulan şu Muğla da bize amma ters geliyor be!”, “Ah ulan Balkesler yaktınız bizi be!”, …Minübüste kendilerinden başka bir futbol takımının taraftar grubu olduğunu görünce Ankaragüçlüler afalladı, birbirlerine bakıyorlar. Belli ki “Şimdi işin içinde holiganlığın raconu var; burası bizim çöplüğümüz, bunlar ise başka takım taraftarı. Galiba Balıkesirsporlular, Balkes neyin diyorlar. Biz bunlara sataşsak mı, sataşmasak mı! Biz aslında Fenerli arıyorduk ama farketmez bunlar da rakip sayılır, bunlara mı girişsek?!” falan diye düşünüyorlar. Biri “Siz Balıkesirsporlu musunuz?” sordu. Hepimiz birden “Evet!” diye gayet kesin ve sert şekilde cevap verdik. “Siz de Anadolu takımısınız biz de! Bizim için fark etmez! Yeter ki İstanbullu olmasın, hele Fenerli hiç olmasın!” deyince arkadaşlardan biri sordu: “Fenerli olsa ne olur?” Elemanlar birden parladı; “Ulan burası Angara, Angara’nın kalesi varsa biz de Angaragücü’nün kalesiyiz, adamı dolaştırmayız Angara’da” falan diye bağırmaya başladılar.

 

Benim hem Fenerli hem Balkesli olan dört arkadaş bu durum karşısında Fenerli olmanın ne kadar zararlı, Balkesli olmanın ise ne kadar faydalı olduğunu kendi gözleriyle gördüler ve diyaloğu kestiler. Zaten birkaç dakika sonra Ankaragüçlüler kaldırımda Fener bayrağı taşıyan dört-beş kişilik bir grup görünce minübüsten inip doğru adamlara saldırdılar. İnerlerken biri bağırıyordu: “Güçlüler-Balkes elele, koyacağız Fener’e!” Bu olayın üzerinden on yıl geçti, arkadaşları defalarca Ankara’ya Fener’in maçlarına davet ettim; nedense bir daha gelmediler. Herhalde Balkes’in süper lige çıkınca Ankaragücüyle deplasmanda oynayacağı maçı bekliyorlar. Eee, ne de olsa artık kardeş takım sayılırız…..






seymen
Şüphesiz Balkes ile ilgili ilgili yüzlerce anımız var, bunlardan benim için en unutulmazlarından biri 3.ligde şampiyon olduğumuz yıl Dardanel ile Ç.kalede oynayıp 2-0 kazandığımız maçtır. O günlerde çok büyük heyecan vardı. Kolaymı 6 senelik 2.lig hasreti bitecekti. Maç günü otobüsle Ç.Kaleye yola çıktık. Yüzlerce taraftarız, yol bitmek bilmiyor, heyecan son safhada. Takipçimiz Dardaneli yenersek yüzde 90 şampiyonuz. Hatırlıyorum çok güzel bir hava vardı. Tribünde bize ayrılan yere zor sığdık. O sezon oynana futbol o kadar güzeldiki, Ümit Turmuşla talebeleri şampiyonlukğun geleceğine haftalar önceden bizi inandırmıştı. Ç.Kalenin o sezon inanılmaz paralar harcayarak çok iyi bir kadro kurduğunu, başınada Erol Togay'ı getiridiğini çoğunuz biliyorsunuzdur. Maça gelecek olursak, gene çok iyi oynadığımız ama golleri sona sakladığımız bir maçtı, son 15 dakikada biri penaltıdan 2 gol atınca işin rengide belli olmuştu.. ŞAMPİYON BALKES...!!
Daha maç bitmeden Ç.Kale tribünleriyle "kırmızı-beyaz - şampiyon balkes" çekmeler, tribünde bizlerin yaşadığı sevinç tabloları.. hepsi çok güzeldi, rüya gibiydi..


Ama sonrası daha güzeldi, otobüste şampiyonluk şarkılarıyla gelinen Balıkesirde, Edremit yolu üzerinde şehir dışından başlayan coşku, kafileyi karşılamalar, 5 dakikalık yolun 1 saatte alınması, şehir merkezinin, anafartaların, milli kuvvetlein, kızılay caddesinin insan kalabağıyla dolup taşması, sevinç gözyaşları, saatlerce süren çoşku ve bir hasretin 6 yıl sonra bitişi... O gün ve akşamında yaşadıklarımı ömrüm boyunca unutmam mümkün değil, Balkes tüm şehir gibi benide mutluluğa boğmuştu. O güzel günleri yaşatan teknik adam, futbolcu, başkan ve emeği geçen herkesi buradan tekrar teşekkür etmek istiyorum. İnşallah daha güzel günler yaşarız..






Özbalkesli:
Sizi bilmem ama benim en sevmediğim rakiplerden biri Muğlaspor olmuştur. Bize ters gelen bir takımdı; genelde karşısında başarılı sonuçlar alamazdık. Bu anım da Muğlaspor ile ilgili:

Yine yıllar önce, Balkes’in II. Ligde oynadığı bir dönemdeyiz. Günlerden cumartesi ve Balkes Muğla deplasmanında. Radyoda I. Lig maçlarının yayınının sonunda ikinci ligden ulaşan haberleri verirler ya; arkadaşlarla radyo başında Muğla’dan haber bekliyoruz. Pek umudumuz yok ama belki bir bereberlik falan koparır diye düşünüyoruz.

Spiker ara ara II. Ligden gelen sonuçları okuyor. Birden;

“Şu an elimize Muğla’dan bir skor ulaştı: Muğlaspor:1 – Balıkesirspor:0” dedi.

Hepimiz yıkıldık, “vah”lar, “tüh”ler birbirine karıştı. Aslında 1-0 iyi skor, biz oralardan üç-beş yiyip dönmüş takımız.

Aramızda çeşitli yorumlar yapıyoruz. Ben;

“Ulan 1-0 da çok pisi pisine gitmiş. Şimdi ister misiniz spiker -sonucu yanlış verdik, Muğlaspor:0 – Balıkesirspor:1- desin” dedim.

İnanın, daha cümlemi yeni bitirmiştim spiker söze başladı:

“Sayın dinleyiciler, Muğlaspor-Balıkesirspor maçının sonucunda bir karışıklık olmuş, şimdi arkadaşlar doğru sonucu bildirecekler”.

Hepimiz donduk kaldık, arkadaşlar büyücü görmüş gibi bana bakıyor. Hepsinin gözlerinden “Yoksa !…..” şeklinde umut akıyor, ortam sessizliğe bürünmüş. Spiker söze başladı;

“Skoru düzeltiyorum; Muğlaspor:3 – Balıkesirspor:0”

Yine ortam sessiz, yine hepsi bana bakıyorlar. Ama bu sefer “Hay senin şom ağzına ….” der gibi bakıyorlar. İlk skorla madara olmuştuk; ikinci skorla madara oğlu madara olduk.

(Skorlardan emin değilim ama galiba yazdığım gibiydi.)





Levent Başarkanoğlu
Benim de en sevmediğim, bize karşı hep ters geldiğine inandığım rakiplerden biri Muğlaspor, diğeri de şimdi amatör ligde olan Y.Salihlispor'du.

Bu iki takıma karşı Balıkesir'de olsun, deplasmanlarda olsun hep zorlanmışız, çoğu zaman en iyi zamanımızda yenilmişizdir.

Balıkesirspor tarihinde, Balıkesirspor bayrağını tabuta sarıp dolaştırmak da sadece Muğlaspor taraftarları tarafından gerçekleştirilmiştir.
1994-95 sezonunun son maçında Muğlaspor düşme hattındaydı ve son maçları Balıkesir'de Balıkesirspor ile idi. Kendilerine bir beraberlik yetecekti. Düşme hattındaki diğer takım da 2.ligdeki ilk sezonunu oynayan Soma Linyitspor'du ve onlar da Soma'da Y.Turgutluspor ile oynuyorlardı.
Balıkesirspor ilk yarının son dakikalarında Yılmaz'la golü bulmuştu. İkinci yarıda 10 kişi kalan Balıkesirspor bu skoru korumayı başarınca, Soma'daki maçta son 10 dakikasına 0-0 girilen ama maç sonunda Soma Linyitspor'un 2-0 kazandığı maç sonrası Muğlaspor 3.lige düşmüştü ve buna da Balıkesirspor vesile olmuştu.

Tabi Muğlasporlular bunu unutmamış ve hiçbir iddiası olmayan Balıkesirspor'un S.Linyit için oynadığını düşünmüşler ve Balkes'e büyük bir öfke duymuşlardı.
1996-97 sezonunda, bir sezon aradan sonra tekrar 2.lige döndüklerinde, ligin ilk yarısında Muğla'da oynayacağımız maçtan önce Muğla'lı taraftarlar kırmızı-beyaz bayrak serdikleri bir tabutu maçtan önce şehirde dolaştırmışlar, maç öncesi gerilimi oldukça arttırmışlardı.
Muğla'daki bu maçı Balıkesirspor kötü bir oyunla 0-3 kaybetmişti.





Endererol
özbalkeslinin yazdığına benzer bi olayıda ben hatırlıyorum ama bu sefer pozitif.

2 ligteyiz trt de sonuç geçti

soma-balkes:3-2
hadi ya 3-2 tüh falan derken gece haberlerinde
soma-balkes:2-3
ulan hangi si doğru ama bi umut var.
sabah oluyor gerçek skoru gazerelerden öğreniyoruz

soma-balkes:2-3 oley






özbalkesli
I) Kasım 1995’de bir cumartesi günü bir yakınımın düğünü için İzmir’de bir oteldeyim. Öğleden sonra nikah, akşama da yemek var. Aynı gün Balkes de İzmir’de Göztepe ile oynayacak. Tabii benim aklım fikrim maçta. Maç nikahtan yarım saat sonra başlayacak ama ben düğün sahibi sayıldığımdan maça nasıl kaçacağım bilemiyorum. Eniştem de benimle aynı durumda; sık sık yanıma gelip “nasıl yapıp da ortadan kaybolacağız?” falan diyor. Balıkesir’den İzmir’e yola öğlene doğru çıkmıştık; yolda iki otobüs Balkes taraftarına rastladık. Bayrakları asmışlar, otobüsün içinde şenlik gırla, biz bunları sollarken zaten iyice maç havasına girdik, yerimizde duramıyoruz. Ancak nikah nedeniyle maça gidemedik, radyo falan da bulamadık maçın sonucunu öğrenemedik. Akşamüstü otele İzmirspor kafilesi geldi, otelde kamptalarmış. Hocaları da İlyas TÜFEKÇİ. Meğer onlar maça gitmişler, maçtan dönüyorlarmış. Hemen İlyas Hoca’nın etrafını sardık, uzun uzun maçı anlattırdık. 2-2 bitmiş ama galibiyeti Balkes kaçırmış. İlyas Hoca Balkes’i öve öve bitiremedi. Sonra sohbeti koyulttuk, akşam da düğünde ağırladık.

II) Yıllar önce yaşanmış bir olay: Galiba Soma Sotesspor ile Soma’da oynadığımız bir maç sonrasında bizim taraftardan birkaç kişi Soma’da bir birahaneye gidiyorlar. Bir süre sonra Soma Sotesspor’un kalecisi de aynı birahaneye geliyor. Ortamda alkol olduğu için davranışlar bozuluyor, laflaşma, atışma, küfürleşme derken kavga çıkıyor. Bizim taraftarlardan biri bira bardağını kalecinin suratına fırlatıyor. Bardak kalecinin gözüne geliyor ve kalecinin gözü kör oluyor. Doğruluğundan emin değilim, basına böyle yansımıştı.

III) Ortaokul yıllarım (Yıl 83-84 falan herhalde). Konyaspor ile kendi sahamızda oynayacağız. Maç çok önemli; sabah erken saatten itibaren şehirde hareketlilik başladı. Mahalleden ağabeylerle birlikte ben de maça gideceğim. Kızılay Caddesi’nde Hükümet binasına yakın bir yerde babamın bir arkadaşının büfesi var; onlarla orada buluşacağız. Bu arada büfe sahibi bir yere kadar gitti, ben tek başıma dükkanı bekliyorum. Bir müşteri geldi, sigara aldı. Bu arada stadın yerini sordu, tarif ettim. Adam, “İyi bakalım gidelim de sizin şu Balkes’i bir güzel ……… ” dedi. Adamı görseniz; adam mı ayı mı belli değil; hani “at hırsızı” derler ya aynen öyle. Bendeniz henüz ortaokul talebesi olduğumdan tıfıllığın doruklarındayım, orman kaçkını gibi adamdan korktum. Zaten adam da babam yaşında yaklaşık. Adamdan korktum korkmasına ama söylediği laf da içime oturdu. “Siz Konya’dan mı geldiniz?” diye sordum. Hırıltı şeklinde bir cevap verdi ve bir–iki pis bakış atıp gitti. Yanında beş-altı kişi daha vardı. Ben bu adama sinir oldum ve dükkan sahibi gelir gelmez doğru mahalleye gidip benim ağabeyleri aramaya başladım, ancak bulamadım. Oradan çarşıya uzandım, Ali Hikmet Paşa Meydanı’nda Bağlar Sokağı’ndan bir grupla karşılaştım. Bunlar 15 kişi falan, ellerinde darbuka, zil maça gidiyorlar. Peşlerinden de davulcu Yaşar ile klarnetçi geliyor. Grubun içinden birkaç kişiyi tanıyorum (onlar da ağabeyim sayılır) onlara takıldım. Tam Pehlivanlar Gazinosu’nun altındayız; demin sigara alan at hırsızı ve ekibi karşımıza çıktı. İçimden “Oh! Şimdi göreceksiniz Balıkesir’in kaç bucak olduğunu” demeye kalmadan at hırsızı bizim gruba küfür etti. Bizimkiler önce ne olduğunu anlamadılar, sonra adamların Konyalı olduğunu anladılar, birkaçı yanlarına gidip “Beyler terbiyesizlik etmeyin, uslu durun, gidin yolunuza” falan dedi ama at hırsızı çoşmuş bi kere bizimkilere küfür etmeye devam etti. Hadi herif gerzek, yanındakiler ondan beter. Hala sataşıyorlar… Sonunda bizimkiler dayanamadı adamlara girişti. Meydanın ortasında bir kavga koptu ooff! Bu arada davulcu ve klarnetçi kaldırıma dikilmiş hızlı hızlı çalıyor, at hırsızı yerlerde sürükleniyor, ağız burun dağılmış. Tam rezalet! Çok geçmedi ekip arabası geldi, polisler kavgayı ayırdı. Konyalılar haşat vaziyette; hele at hırsızının suratı tam harita olmuş. Polis kısa bir tahkikat neticesinde olayın gerçek sorumlusunun at hırsızı ve ekibi olduğunu anladı, bizimkileri saldı, Konyalılar’ı da attı arabaya. Polisler at hırsızını yaka paça arabaya bindiriyor; o da polislerin arasından bizimkilere bağırıyor: “Beyler, yaptığınız çok ayıp! Bu mu Balıkesirli’nin misafirperverliği? Ayıp, valla ayıp! ……..”

IV) İkinci ligdeyken Bursa Amatör ile Bursa'da maçımız var. Bizim maçtan hemen sonra aynı stadda Bursaspor-Fenerbahçe maçı oynanacak. Tribünler Bursaspor ve Fenerbahçe taraftarlarınca tamamen doldurulmuş, çok az sayıda Balkes taraftarı da mevcut. O zaman Bursa Amatör fırtına gibi; yanlış hatırlamıyorsam lig sonunda şampiyon da oldu. Ancak Federasyon aynı Kulübün iki takımı aynı ligde oynayamaz diyerek Bursa Amatör'ü Birinci Lige çıkarmadı ve onun yerine lig ikincisi çıktı. Neyse; bizim maç başlıyor, Fener seyircisi Bursa'ya gıcıklık olsun diye Balkes'e tezahürat yapıyor. Balkes de o gün iyi gününde, karşısındaki taş gibi takıma kök söktürüyor. Balkes iyi oynadıkça Fener seyircisi coşuyor, Fener seyircisi coştukça Balkes coşuyor ve o gün Bursa Amatör'e sahayı dar ediyor. Maalesef skoru hatırlamıyorum; galiba beraberlikti veya pisi pisine yenilmiştik. Ancak maçtan sonraki gün ulusal gazetelerden birinde Bursaspor-Fenerbahçe maçını yorumlayan bir spor yazarının "Fener maçından önceki maçta sahada bir Balıkesirspor vardı ki, Fenerbahçe'den daha iyi oynadı" diye yazdığını hatırlıyorum.

Böyle ayrıntısını hatırlayamadığımız maçlar hakkında ayrıntılı bilgilere Futbol Federasyonu kayıtlarından veya gazete arşivlerinden ulaşmak mümkün ama ilgili kuruluşların internete açtıkları veri tabanlarında fazla bilgi bulunmuyor. Vakit olsa gidip araştırılır ama vakit nerede?

V)Yanılmıyorsam 1997'nin Kasım ayıydı... O zaman Balıkesir'de ikamet ediyor ve geçenlerde bahsettiğim (yemek listesi olayının geçtiği) işyerinde çalışıyorum. Günlerden pazar, Balkes'in maçı var ama benim pazar mesaim olduğu için maça gidemedim. İşlerim de yoğun, maçı radyodan dinleyemiyorum ama nasıl olsa maç çıkışında birileri uğrar, ondan maç hakkında bilgi alırım diye fazla da kafaya takmıyorum. Nitekim maçın bitiş saatinden yaklaşık bir saat sonra bir arkadaşım geldi. Biraz durgun, kafası dağınık gibi görünüyor. Sesizce "sana birşey söyleyeceğim" dedi. Var bir gariplik ama dur bakalım; "söyle!" dedim. "bizim Baha'yı vurmuşlar, ölmüş!" dedi. Önce ne dediğini anlamadım. Arkadaş devam etti: "Maç çıkışında Ergün GÜR arabasına binerken saldırmışlar, yanında bizim Baha varmış, kurşunlar ona gelmiş". Kulaklarıma inanamadım.

Rahmetli Baha, yıllardır tanıdığım, çok gezip tozduğum iyi bir insandı. Neşeli, kimseye zararı olmayan, herkesin sevdiği bir arkadaşımızdı. Tabii herkesinki kadar kusurları vardı ama ben kimseye kötülük ettiğini görmemiştim. Çeşitli işlerde çalıştı ancak maalesef hiçbiri kalıcı olmadı. Bir süre ortalıkta görünmedi; sonra Ergün GÜR'ün yanında çalışmaya başladığını duyduk. Nasıl vurulduğu hakkında rivayetler muhtelifti. Ergün GÜR maçtan çıkıp otomobiline binerken silahlı saldırıya uğramış, ilk kurşun kimseye isabet etmemiş, silah sesini duyan Baha kendini Erhün GÜR'ün üstüne atmış diye duyduk ama bilmiyorum tabii. Öyle veya böyle; artık Baha yok....






Levent Başarkanoğlu
Göztepe ile oynadığımız maçlar hep kıran-kırana, ilginç ve iddialı olurdu. Şunu da kabul etmek gerek ki, Balkes Göztepe'ye çok ters gelirdi.
Gittiğim ilk Göztepe maçı 1992 yılında İzmir'de, Atatürk Stadı'nda oynuyoruz. Binbir güçlükle izin alıp maça gitmişim, Göztepe'nin de başında bir önceki sezon Balıkesirspor'u 3.ligde şampiyon yapıp 2.lige çıkartan Ümit Turmuş var. 44.dakikada Malatya'dan aldığımız yeni transfer Yılmaz'ın golü ile unutamayacağım bir galibiyet alıyoruz, ama bu maçın acısını Balıkesir'de yapılan 2.devre maçında Göztepe çıkarıyor. Play-off 'a çıkma maçı, ligin bitiminden önceki sondan 2.maç, kazanırsak, uzun aradan sonra çıktığımız 2.ligdeki ilk sezonda play-off a yükseleceğiz. Soğuk bir hava ve tribünler tamamen dolu. Önce Göztepe öne geçiyor, sonra 10 kişi kalıyor. Emre Aşık defanstan çıkarak golümüzü atıyor. Devre 1-1. İkinci devrede inanılmaz baskılı oynuyoruz. Göztepe 10 kişiyle direniyor. Sağdan soldan geliyoruz, top bir türlü kaleye girmiyor. Nihat Atacan ikinci devre Adana'dan yeni transfer Güven'i de oyuna alıyor ama Güven öyle goller kaçırıyor ki, saç baş yolduruyor. Keza Mesut, Talat Nail de.. Maç berabere bitecek derken bir kontraatak da Göztepe, kaptanı İsmail ile bir kafa golü atıyor, herkes donup kalıyor. Staddaki tek ses Göztepeli seyircilerin çığlıklar..
Ama gene de maç bitiminde Göztepe'li oyuncular Balıkesir seyircisi tarafından alkışlarla soyunma odasına gönderiliyor, ertesi gün gazeteler bu centilmenliği yazıyor..

Sonraki sezon bu sefer ligin açılış maçımız yine Göztepe ile Balıkesir'de.. İzmirden gelen arkadaşlarımın ısrarı ile Göztepe seyircisinin arasındayım. Göztepe seyircisi de deli-dolu, çoğu içkili, ateşli taraftar. Oldukça da kalabalık gelmişler. İlk yarıyı kazasız belasız atlatıyorum onların arasında. Bu arada bizim kapalı tribünden bir grup Balıkesir seyircisi ne bulursa Göztepelilerin üzerine yağdırıyor. Ben de nasibimi alıyorum, sırtıma yumurta isabet ediyor.
İkinci yarıda maç çok daha heyecanlı, ben yerimde duramıyorum, Balkes golü attı atacak derken Talat'la golü buluyoruz, ben içimdeki coşkuyu saklamak için Göztepe kalecisine sinkaf ediyorum, arkadaşlarım bozuluyor.

 

Derken ardından 2.gol, Eyüphan ile ve sonra Göztepe tribününde olaylar, polise sataşılması sonucu polis allah ne verdiyse dalıyor Göztepelilerin arasına. Kendimi zor kurtarıyorum coplardan, tribünün en tepesine çıkıp olanları seyrediyorum, ama bu sefer de dışarıdan taş yağmuru var, duvarın arkasına eğiliyorum mecburen, bir yandan da halime gülüyorum. Sonra arkadaşlarımı kaybedişim.. Onları o hengamede ararken Göztepe Ethem ile 25 metreden gol buluyor. Göztepelilerin yarısı polisle mücedele halinde olduğundan golü dahi göremiyorlar. Maç bitiyor ben nihayet arkadaşlarımı buluyorum, bir tanesinin kafası kanamış, diğeride coplardan nasibini almış, birbirimizin bu haline gülüyoruz..
İkinci yarıdaki maçta İzmir'de gene varım, bu sefer maç Alsancak'ta, Hayrettin 2.yarıda atıyor, Göztepe 1-0 kazanıyor. Çok kötü bir maç olduğunu hatırlıyorum..
Göztepeyle aynı sezon klasman grubunda Balıkesir'de bir kez daha oynuyoruz, Göztepe'de hiç iş yok, resmen dökülüyorlar. Balkes 1-0 önde. Ama Göztepe'nin pes etmeyen tek adamı şimdi Adanaspor'da oynayan, o zaman yeni parlayan Altan, öyle bir top oynuyor ki , Balkes'e tek başına direniyor. 73.dakikada da tek başına 4 kişiyi geçip Göztepe'nin glünü atıyor.. Maç 1-1 bitiyor. Herkes Altan'a hayran kalıyor..
Ve daha sonra play-off a çıktığımız sezon oynadığımız maçlar. İlk maçı Balıkesir'de Sami Emre'nin aşırtma golüyle 1-0 kazanışımız, tribünleri o kadar renkli gördüğümü çok az hatırlarım..
Sonra 2.devrede İzmir Alsancak'ta karşılaşıyoruz. Özbalkesli'nin de bahsettiği 2-2 lik maç. Grupta lideriz ve son 3 maça giriyoruz. Göztepe'de 3.sırada, mutlak kazanması lazım. Maç Cumartesi günüydü, belediye taraftar için belediye otobüslerinden 3 tanesini vermiş. Kırmızı renkli otobüslerle İzmir'e gidiş.. Tribünde, o zamanlar yeni moda olan büyük bayraklarlar var taraftarın salladığı. Bir tanesini de ben kaptım. Alsancak stadındaki görevli 300 civarındaki seyircimizi görünce şaşırıyor, bizi sizi 3000 kişi bekliyorduk diyor.. Göztepe ilk yarıyı 1-0 önde kapatıyor. Tribünde sıkıntılıyız, çok iyi oynamamıza rağmen gol atamamıştık. İkinci devre başlıyor. Göztepe kalecisi Atilla tam 8 maç 720 dakikadır gol yemiyordu ama 53.dakikada Atay golümüzü Atilla'nın bacak arasından filelere gönderiyor.. 5 dakika sonra Hasan defans hatamızdan Göztepe'yi bir kez daha öne geçiriyor. Sonrasından bastırdıkça bastırıyoruz, 78'de bir serbest vuruş, kaleye 25 metre civarı. O sezon sonunda Adanaspor'a transfer olacak kaptan Şenol topun başına gelmişti. Gol olacağı içime doğmuş ki, Şenol daha topa vurur vurmaz, top havadayken GOL! diye zıpladığımı hatırlıyorum. Ben yere iner inmez de top 90'dan filelere girmişti. Ben yere inmiş, Balkes taraftarı da Gol diye ayağa kalkmıştı. Hani TRT'de yurtdışından takımlarımızın yaptığı maçları yayınlanırken bazen spikerin sesi oynanan maçın 1-2 saniye önünden giderdi ya, aynen öyle olmuştu.. 2-2'den sonra da bastırdık, son dakikada Cem sol kanattan topu kapıp Göztepe yarı sahasında ilerlerken ve Göztepe savunmasını 3'e 2 yakalamışken maçın hakemi bitiş düdüğünü çalmıştı. Göztepe elimizden kaçmıştı ama bu sonuçla da hemen hemen play-off'u garantilemiştik.
Göztepe'de bizden sonraki 2 maçını kazanarak bizimle birlikte o sezon playoff'a kalmıştı.
Bir çırpıda aklıma gelenler bunlar, daha çok şeyler var yazacak, vakit buldukça onları da aktarırım.






özbalkesli
Göztepe maçları gerçekten çok özeldir. Hatırladığım ilk Göztepe maçı, sezon öncesi oynanan bir hazırlık maçıydı. O zamanki stad müdürü babamın yakın arkadaşıydı; maça o götürmüştü. Maçı tribünden değil sahanın içinde, Göztepe kalesinin arkasından seyretmiştim. Yılını falan bilmiyorum ama oldukça küçüktüm; şöyle ki yanımda duran top toplayıcı çocuklara bile “abi” diyordum. Maç 0-0 bitti.

Sonraki yıllarda maçları daha bilinçli bir şekilde takip etmeye başlayınca Göztepe maçlarının tadını da daha bir farkeder oldum. Gerçekten de Göztepe maçları her durumda ayrı bir zevk, ayrı bir heyecan kaynağıdır. Tabii Göztepe karşısında alageldiğimiz başarılı sonuçlar bu zevk ve heyecanı artıran en önemli unsurlardır. Benim için hemen her Göztepe maçı unutulmazdır. Hele Özbalkesler’in kuruluşuna da vesile olan deplasmandaki 4-1’lik maç, unutulmazların içinde en unutulmazdır. Keşke o maç sonrasında gazetelere yansıyan haberleri ve yorumları bulup okuyabilsek… Bunlardan bir tanesini hatırlıyorum; Ümit AKTAN’ın yazdığı köşe yazısını, Balkes için o kadar güzel şeyler yazıyordu ki… Bu maç bir bayram arefesinde cumartesi günü oynanmıştı ve maçın sonucu maçtan hemen sonra Balıkesir’de duyulduğunda yer yerinden oynamıştı. Balıkesir’in bugüne göre daha küçük ama daha şirin, insanların daha sıcak ve samimi oldukları bir dönemdi. Çarşı kalabalıktı ve maçın sonucu çarşıda dalga dalga yayılmıştı. Zamanın gençlerinin gözde mekanı Çavdar Pastanesi’nde ise tam bir bayram havası esmişti. Zira buraya Balkes’li futbolcular da takılırdı, acayip piyasa yeri idi. Hatta takım kötü oynadığında sinirlenenler protesto için futbolculara “Yuhh! Oynayın ulan kansızlar, bu iş öyle Çavdar Pastanesi’nde kızlarla oynaşmaya benzemez!” falan diye bağırırdı.

95-96’da Balıkesir’de 1-0’lık galibiyet aldığımız maç da çok önemli bir maçtı. Stadın o günkü atmosferini hiç unutamam. Göz-gözler’in kalabalık geldiği bir maçtı, tribünler arasındaki gerginlik de felaketti hani. Bilhassa skor tabelasının civarında konuşlanmış 66 Gençlik grubu Göz-gözler’in canına okudu (yanlışım varsa 66 Gençlikliler düzeltsin). Balıkesir’deki başka bir Göztepe maçında da tribünler yine karıştı. Göz-göz seyircisi konvoy ile stada getirildi ve tribüne alındı. Adamlar tribüne girer girmez küfür etmeye ve el-kol hareketi yapıp bizim seyircinin üzerine birşeyler atmaya başladı. Ancak bizimkilerin tepkisi çok sert oldu; Göz-gözler’in üzerine öyle bir yabancı madde yağdırmaya başladılar ki adamlar gerçekten çok zor durumda kaldılar, gözlerini bile açamadılar. Öyle bir yapıyor ki tepelerine adamlar kaçmak için sahanın içine girmeye başladılar. Bu arada “bizi niye korumuyorsunuz?” diye polisle münakaşaya daldılar, sonra münakaşa polisle kavgaya dönüştü ve polis bunların canına okudu. Adamlar kaldı ortada; sahaya girseler polis var, tribünde kalsalar tepelerine yağan yağana… Bu arada bizim skor tabelası altındaki seyirciler nereden buldularsa kocaman bir kalas bulmuşlar Göz-göz seyircisinin üzerine fırlattılar. Neredeyse yarım adam boyu kalası o kadar uzun mesafeye, o kadar yüksekten ve o kadar hızlı bir şekilde nasıl attılar bilmiyorum ama o kalas binlerce gözün önünde havada döndü, döndü, döndü ve Göz-göz tribünün tam ortasına düştü. Kalasın düştüğü yerdeki kalabalık resmen karpuz gibi yarıldı ve bunun üzerine adamlar artık pes etti, yalvarırcasına bizim tribünlere yapmayın, etmeyin gibisinden el kaldırmaya başladılar. Tam bu esnada devreye Ergün GÜR girdi, sahaya inip birkaç polis ile birlikte Göztepe tribününe geçti, Göz-göz’ün amigosunu aldı karşısına, bir-iki birşey söyledi. Amigo kafasını sallayıp Ergün GÜR’ün elini sıktı ve arkadaşlarına dönüp oturun gibisinden bir hareket yapıp birşeyler söyledi, hepsi kuzu gibi oturdular. Sonra da bir daha taşkınlık yapmadılar.

Uzunca süre İzmir’de yaşadım ve Göztepe’nin kalbi Güzelyalı’da uzunca süre bulundum; semtin takımına ne kadar bağlı olduğunu iyi bilirim. Her yaştan, her kesimden insan takımına aşıktır ve bunu her zaman göğsünü gere gere söyler. Semtte gezinirken gözünüze hep sarı-kırmızı renkler çarpar. Bu da her ne kadar ezeli rakibimiz olsa da Göztepe’ye derin bir saygı ve küçük bir sempati duymama yol açmıştır. Camia olabilmiş ve kalabilmiş kulüplere güzel bir örnektir. Göztepeli çok arkadaşım vardır, takımlarını gerçekten içten severler. Bay, bayan hep birlikte maçlara, hatta deplasmanlara giderler. Göztepe’nin başka takımlarla oynadığı maçlara da gitmişliğim vardır; bilhassa Alsancak Stadı’nda oynadıkları maçlarda verdikleri tribün desteği görülmeye değerdir. En büyük hayallerimden biri de birgün Balıkesir şehrini Güzelyalı semti kadar takımına sevgisini ve ilgisini ifade ediyor görebilmek ve Balkes camiasını da en az Göztepe camiası kadar kalabalık ver tutkulu görmektir.

Güzelyalı'yı ortadan bölen Mithatpaşa Caddesi'nden Esentepe-Gültepe hattında çalışan belediye otobüsleri geçer. Bu "Esentepe-Gültepe" lafı, Göz-gözlüler'in sinir olduğu "Esentepe- Gültepe / ............ Göztepe" tekerlemesine dönüşmüş durumdadır. Bizim tribünler darbuka eşliğinde göbek ata ata bu tekerlemeyi söyler, Göz-gözler'i çıldırtırdı.





Levent Başarkanoğlu
Yanlış hatırlamıyorsam 1990 yılıydı. Balıkesir'in ilk halı sahası olan Maracana'nın açılışı vardı. Tabi o zamanlar halı sahalar Türkiye'de çok yeni, bu yüzden de Maracana Halı Sahası'nın sahibi ihtişamlı bir açılış yapmayı düşünmüş olacak ki, açılışı bir süprizle birlikte organize etmişti. Bu süpriz, halı sahanın açılışında Balıkesirspor ile Fenerbahçe'nin bir gösteri maçı yapması şeklindeydi.
Soğuk bir kış gününde, çevresi ve duvar üstleri tıklım tıklım dolu olan halı sahada, biraz da gecikmeli olarak Fenerbahçe takımı sahaya geldi. O gün hafta arasıydı ve hafta sonunda Fenerbahçe Adana Demirspor ile Adana'da oynamış, gösteri maçı yapacak olan Fenerbahçeli 6 futbolcu da Adana dönüşü Balıkesir'e uğramıştı.
Maç için gelen Fenerbahçelilerden hatırladıklarım Oğuz Çetin, Aykut Kocaman, Turhan Sofuoğlu, Nezihi Tosuncuk ve yanılmıyorsam kaleci olarak da Nurettin ile bir futbolcu daha vardı. Balıkesirspor'un o dönemdeki kadrosundan da 6 futbolcu, 30 dakikalık bir maç için karşılaştı. Bir ara Bal-Kes 3-0 öne geçti, sonra Fenerbahçe 4-3 öne geçti, 4-4 oldu ve nihayetinde bu gösteri maçını 5-4 Fenerbahçeli futbolcular kazanmıştı.

O ufak tefek çocuk halimle, halı sahanın demir telinin yanında ezilme tehlikesi içerisinde maçı izleyişim, maçı ve Fenerbahçeli futbolcuları izlemek için gelen yüzlerce kişinin büyük bir coşkuyla Fenerbahçeli futbolcuları alkışlamaları unutamayacağım anılar arasındadır.

Tabi daha sonra arka arkaya birçok halı saha açıldı Balıkesir'de ama hiçbirisinin açılışı Maracana kadar ihtişamlı olmadı. Ayrıca Maracana halı sahanın cafe bölümünün duvarlarında da Balıkesirspor'a ait posterler ve resimler olduğunu görmüştüm. Birkaç yıl önce de, Balıkesir'in ilk halı sahası hatıralarla birlikte tarih oldu..






özbalkesli:
Bir de maçların en az son dakikalar kadar önemli ilk dakikaları vardır. Ama nedense ilk dakikaların önemi üzerinde pek durulmaz. Çoğu insan en tenha maçlarda bile stadlara maç başladıktan sonra gelir veya televizyonun başına maç başladıktan sonra geçer, takımlar ilk dakikalarda sahada sürpriz bir oyun sergilemeyi düşünmez falan. Şimdi yazacağım anım da bununla ilgili:

Yanılmıyorsam bir Y. Salihlispor maçı idi. Balkes ligde çoktan ununu eleyip eleğini asmış, ne batmış ne çıkmış, dolayısıyla taraftar ilgisi de yavaş yavaş kaybolmuştu. Bendeniz stadın hıncahınç dolduğu günlerden kalma alışkanlıkla bir saat önceden boş tribünlerdeki yerimi almıştım. Maç saati yaklaştıkça tribünler kalabalıklaşmaya başladı ama öyle izdiham falan yok, beğendiğin yere otur! Takımlar sahaya çıktı, hakem düdüğü çaldı ve maç başladı. Bizim ekabir taraftarın daha yarısı dışarıda; gişeler çok kalabalık olduğundan değil, ellerinde çekirdek sallana sallana geldikleri için.

Maçın daha ikinci-üçüncü dakikasıydı; Balkes ani bir atak geliştirdi, bir karambol oldu ve biz golü attık. Ama golü çok az seyirci gördü, çünkü taraftarın çoğu hala dışarıda, içeride olanların da bir kısmı hala gazete okuyor, bir kısmı parktan geçen kızlara laf atıyor falan. Benim önümdeki basamağa 35-40 yaşlarında üç-dört kişilik bir grup gelmişti, adamlar daha oturmadı bile. Kilim getirmişler; kilimi serip oturacaklar. Bunlar kilim sermeye uğraştıkları için hepsinin kalçaları sahaya dönük. Bu arada golü attık, hiçbiri GÖZLERİ ile golü göremedi. Ben de bu adamlar yüzünden golü zor gördüm ama tribünler "Golll!" diye sıçrayınca adamlar bir an boş bulunup geri geri kaçmaya çalıştılar ve iki tanesi birbirlerine takılıp basamaklardan yuvarlandılar. Bırakın golü görmeyi adamlar neredeyse kafayı yaracaklardı. Tüm tribün adamlara bakıp bakıp gülmeye başladı, adamlar acayip bozuldu.

Maçın onuncu dakikasından itibaren tüm seyirci tribündeki yerini nihayet alabildi. İlk gol erken gelince artık fark olur diye beklendiyse de başka gol olmadı ve maç 1-0 bitti. Bir sürü seyirci, maçın tek golü göremedi. Maç sonunda pekçok insan birbirine "Ulan oğlum dedim sana geç kalıyoz diye. Bir kıçını kaldırıp da evden zamanında çıkamadın, bak golü kaçırdık. O kadar da para verdik!" diye çıkışıyordu.

Sözün özü; evet maç doksan dakikadır ama birinci dakikadan itibaren oynanmaya başlar. Teorik olarak; birinci dakika ile doksanıncı dakika arasında bir fark yoktur. Hakan ŞÜKÜR, son dakikada değil ilk dakikada attığı gol ile Dünya Kupası tarihine geçti.

 

 

 

 

Gayriresmi Balıkesirspor Arşivi 1966-2017